Erasmus
28 Ekim 1466 tarihinde, Hollanda’nın Rotterdam kentinde doğdu. Ortaöğretim düzeyinde bir eğitim aldıktan sonra Augustin tarikatına girerek rahip oldu. Dinî makamlardan “cübbe giymeme” izni alırken geleneksel bir rahip olarak varlık göstermeyeceğini bildirdi ve varlığını daha çok bilime adadı. Öğrenimine Paris Üniversitesinde devam etti. 1499 yılında İngiltere’ye gittiğinde John Colet, Thomas More gibi aydınlarla tanıştı ve kurduğu bu dostluklar ufkunu büyük oranda genişletti.
Papalığın düşünceler üzerinde kurduğu hegemonyaya karşı çıktı ve gerçek Hristiyanlık ruhunu Antik Çağ’ın yalınlığında aradı. Güzel sanatların ve bilimlerin yayılmasını, Avrupa’nın ortak bir sanat ve bilim anlayışının çatısı altında birleşmesini; hümanizmin birinci koşulu saydı. Özgün yapıtları ve çevirileriyle Antik Çağ düşüncesinin Avrupa’da yayılmasına çok büyük katkılarda bulundu. Martin Luther’in reformları başladığında kilisenin yenilenmesi görüşüne katılmakla birlikte, Hristiyan dünyasının kargaşaya, parçalanmaya sürüklenmesine şiddetle karşı çıktı.
Döneminde oldukça saygın bir kişilik olarak anıldı. 1536 yılında, Basel öldüğünde Avrupa’nın düşünce hayatında önemli din adamlarının bile ziyaretine geldikleri bir kişi konumundaydı.
Erasmus’un insan anlayışı da çağının ötesindeydi. Ona göre insan doğuştan çıplak, silahsız, yumuşak etten mütevellit zayıf ve korunaksız bir varlıktır. Diğer canlılara doğuştan verilmiş olan birtakım yetilerin yerine ise insana akıl bahşedildiği görülmektedir. Dolayısıyla insanların vahşi hayvanlar gibi doğuştan getirdikleri silahları/güçleri olmadığı ve onlar gibi savaşamayacakları aşikârdır. Bununla birlikte doğa tarafından insana bahşedilen akıl yetisi sayesinde hayatını organize etmesine işaret edildiğinden insanların kendi aralarında savaşmayı değil, bilakis barış içinde yaşamayı sağlamaları gerekmektedir. Erasmus, bu bakış açısından yola çıkarak içerisinde bulunduğu toplumda yaşanan savaşların aslında insanın özüne aykırı olduğunu ifade etmeye çalışır. İnsanlar, doğanın güçlüklerine karşı ancak kendi aralarında birlik ve beraberlik sağlayabilirlerse başarılı olacaklardır.
1509 yılında, İtalya’dan İngiltere’ye yaptığı yolculuk sırasında “Deliliğe Övgü” adlı kitabının taslağını çıkardı. Yazma işini ise İngiltere’de, dostu Thomas More’un evine vardıktan kısa bir süre sonra gerçekleştirdi ve kitabını Thomas More’a adadı. Erasmus, eserini birkaç gün gibi kısa bir sürede tamamladı ve bu süre zarfında hiçbir kitaptan yararlanmadı. En bilinen eseri “Deliliğe Övgü”; Erasmus’un canlılığını, geçerliliğini ve çekiciliğini muhafaza edebilmiş olan tek yapıtıdır.
Eserine egemen olan iki temel görüş vardır: Bunlardan birine göre gerçek bilgelik, deliliktir. Öteki görüşe göre ise kendini bilge sanmak, gerçek deliliktir. İnsana yeryüzünde yaşama gücü kazandıran şey, gerçek bilge olma niteliğiyle doğrudan doğruya deliliğin kendisidir. Eserde delilik, kendi kendisine övgüler düzer; bu arada çocuklukta ve yaşlılıkta, aşkta, evlilikte ve dostlukta, politikada ve savaşta, yazında ve bilimde deliliğin nasıl her zaman egemen olduğu gösterilir.
Tüm uğraş alanları, bu arada özellikle din kurumu ve din adamları bu panorama çerçevesinde sergilenir. Deliliği konuşturma kisvesi altında Erasmus, çağının kilisesine ve o kilisenin mensuplarına en acımasız eleştirileri yöneltir. Tüm bu yönleriyle “Deliliğe Övgü”, bağnazlığa karşı kaleme alınmış başyapıtlardan biri sayılmaktadır. Erasmus’un, eserini kaleme alırken daha önce kitaplarını çevirdiği Lukianos ve Libanios’tan esinlendiği bilinmektedir.
Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Desiderius_Erasmus
Yeşilçayır, Celal (2019), “Desiderius Erasmus’da Ötekileştirme Sorunsalı”, Gümüşhane Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi, 8 (16), ss. 218-228
https://www.elipskitap.com.tr/urun/delilige-ovgu/