Feyhaman Duran
17 Eylül 1886 tarihinde İstanbul’un Kadıköy semtinde doğdu. Babası Şair Süleyman Hayri Bey, annesi Fatma Hanım’dır. Daha beş yaşındayken önce babasını, sonra da annesini kaybetti; dedesi Duran Çavuş bakımını üslendi. Annesi Fatma Hanım’ın vasiyeti üzerine “Hadikat-ül Maarif’te başladığı eğitimini Galatasaray Sultanisinde sürdürdü. Dedesi Duran Çavuş çok yaşlı olması nedeniyle kendisiyle ile fazla ilgilenemedi bunun üzerine okul müdürü Abdurrahman Şeref Bey, Feyhaman’ı himayesine aldı. Okulda Hüsn-i Hat derslerinde başarı gösterdi. Bir yandan da tarama mürekkebi, çini mürekkebi ve yağlı boya ile resimler yapmaya başladı.
Bu arada, Moskova önünde Napolyon’u gösteren bir tabloyu tarama olarak büyütüp Beyoğlu’nda bir çiçekçinin vitrininde sergiledi. Bu tablo, o sıralarda İstanbul’da bulunan bir Sırp ressamın dikkatini çekti. Bu ressam Habeş Necaşi’nin bir armasını yaptı ve bunu kara kalem ve tarama yapacak, deseni güçlü bir ressam arıyordu. Sırp ressam Feyhaman’ı bularak işi ona verdi. Yaptığı tarama, İstanbul’a gelen Habeşistan Heyeti tarafından beğenilince Habeşistan’a davet edilse de gitmedi. Galatasaray Sultanisinin altıncı sınıfını 1908 yılında tamamladıktan sonra Bab-ı Ali’de kâtip olarak işe başladı. Burada yaşadığı bazı anlaşmazlıklardan dolayı görevi bıraktı. Galatasaray Sultanisinde güzel yazı hocalığına başladı. Bir ara Hattat Tahsin Bey’in yerine resim derslerine girdi. Hat sanatı ve resim sanatında başarılar gösterdi, ilerleyen zamanlarda resim sanatına ağırlık vermeye başladı ve kendisini bu yönde geliştirdi.
Sanatçı okul çağlarında bile sağlam bir desen yeteneği ile gerçeğe uygun portreler yaptı. Bu yeteneğini salt fizyolojik benzetme değil, bir anlam aktarabilmek için kullandı. Yaptığı portreler fotoğrafik görüntünün dışında, kişinin iç dünyasını da yansıttı. Gençlik dönemi portrelerinde fiziksel görüntünün yanında, şapka, saç modeli gibi bazı ayrıntılara da dikkat etti. Modelin giysi ve aksesuarları, yüz hatlarıyla aynı değerde işlendi.
Daha sonraki dönemlerinde ise bu tür ayrıntıları, portrenin özünün öne çıkmasını engellediği düşüncesiyle yapmadı. Çoğu portreleri büst portre şeklindedir. Resmî kıyafetli kişilerin portrelerinde ise modelin mesleğini, sosyal durumunu belirtmek için kullanılan kıyafet ve aksesuarları abartmadan yerinde kullandı. Böylece genel ifadenin ayrıntılara boğulmasını engelledi. Bu tür kişinin iç dünyasını yansıtan portrelerinin dışında, sadece sipariş üzerine yaptığı portreleri de mevcuttur. Atölye ressamı olarak atölyeye kapanıp kalmadı, her fırsatta doğaya çıkıp gözlem yaptı ve izleminler edindi. Gençlik döneminde Monet’nin olgunluk dönemi tarzında resimler yaptı. Olgunluk döneminde ise sabırlı, dengeli ve sade bir anlatımla resimler yaptı. Peyzajlarında konu, sanatçının biçemini belirledi. Anadolu’ya çıkıp yaptığı resimlerinde dikkat çeken önemli bir özellik ise; konu, yaşam ve görünüm değiştiğinde sanatçının biçeminin de değişmesidir. Sanatçının figürlü resimleri son derece azdır. Bu tür resimlerinde figürü, konuyu ve kompozisyonu tamamlayıcı bir unsur olarak kullanıldı. 6 Mayıs 1970 yılında, İstanbul’da vefat etti.