Namık İsmail
1890 yılında Samsun’da dünyaya geldi. Hattat İsmail Zühtü Bey’in oğludur. Babasının hattat olmasından dolayı küçük yaşlardan itibaren sanata ilgi duydu. İlköğrenimine Kabataş’taki Şemsülmekâtip Okulunda başladı, daha sonra Beşiktaş’ta ki Hamidiye Mektebine gitti. Ortaöğrenimini St. Pulcherie, St. Benoit ve Mekteb-i Sultanide (Galatasaray Lisesi) tamamladı. Hamidiye Mektebindeki resim öğretmeni Arslanyan Efendi idi. Bu dönemde daha çok sahildeki vapurların resimlerini yaptı. St. Benoit’daki resim öğretmeni Andres oldu. Bu okulda da füzen ve kara kalem ile kartpostallardan çalışmalar yaptı. Galatasaray Lisesinde ise Şevket Bey’den ders aldı, ayrıca okul müdürü olan Tevfik Fikret’in açtığı atölyelerde çalışmalarını sürdürdü. Burada son sınıfa geldiğinde Arapça sınavını veremediği için ailesi tarafından resim öğrenimi için Paris’e gönderildi.
1911 yılında Paris’e gidince Julian Akademisine devam etti, kısa bir süre sonra Çallı İbrahim’in yönlendirmesiyle 1912 yılında Cormon atölyesine geçti. Burada çalışmalarına iki yıl boyunca devam etti. 1914 yılında tatil için İstanbul’a geldi, Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine Paris’e dönemedi ve bir müddet sonra askere alınarak Kafkas cephesine gönderildi. Burada tifüse yakalanınca 1917 yılında İstanbul’a geri gönderildi. Harbiye Nazırı Enver Paşa, İsmail’i Şişli’de kurulan atölyede; Hikmet Onat, İbrahim Çallı, Feyhaman Duran, Ruhi Arel, Hüseyin Avni Lifij ve Sami Yetik ile beraber çeşitli, model askerlerden ve silahlardan yaralanarak savaş resimleri yapmakla görevlendirdi. Bu resimler Galatasaray sergilerinde yer aldıktan sonra, sergilenmek üzere Viyana’ya gönderildi. Katalog çalışmaları için gönderilen heyet arasında da yer aldı.
Sanat hayatı iki döneme ayrılmaktadır. Birinci dönemi 1914 Paris dönüşü oluşturmaktadır. Bu dönemdeki resimlerinde duygusallık ön planda, teknik ikinci plandadır. Yapıtlarına düş gücü ve şiirsellik egemendir. Bu dönemler gençlik yıllarına rastladığı için daha çok alıcılık yaptı ve bunu uygulamaya dönüştüremediği için de tekniğini geliştiremedi. İkinci dönemi ise, 1919 Almanya dönüşüdür. Lovis Corinth ve Max Liebermann ile çalıştığı yıllarda resimden başka hiçbir işle uğraşmadı. Gündüzleri bu atölyelerde ve Kaiser Friedrich müzesinde, akşamları da gece atölyelerinde çalışarak tekniğini geliştirdi. Sanatçının portrelerinde gerçekçi bir yaklaşım olmasına karşın, çıplak figürlerinde yüzü okumak olanaksızdır. Daha büyük boyutlu nülerinde ise daha denetimli fırça vuruşlarına rastlanır. Modeli zor pozlarda dahi doğal bir duruşta, düzgün renk alanlarına ve ayrıntı işçiliğine kaçmadan ince fırça vuruşlarıyla resmetti. Portrelerinde görülen dinginlik, figürlerinde gerilim duygusuyla yer değiştirdi. Portrelerinde, yer yer düzgün renk alanlarına ve detay işçiliğini anımsatmayan ince fırça vuruşlarına da rastlanmaktadır.
Savaş sona erince İstanbul’a dönmedi. Resim çalışmalarına devam etmek için Lovis Corinth ve Max Liebermann’in atölyelerinde çalışmaya başladı. 1919 yılında İstanbul’a dönünce Gazi Osman Paşa Mektebinde resim öğretmenliğine atandı. Bir yıl sonra Molla Şakir’in kızı Mediha Hanım ile evlenip İtalya’ya gitmek için izin istedi, istediği izni alamayınca bu görevinden istifa ederek İtalya’ya gitti. Burada bir yıl kaldıktan sonra tekrar İstanbul’a dönerek “İleri” gazetesinde ressam ve yazı işleri müdürü olarak göreve başladı. Bu arada Sanay-i Nefise Mekteb-i Âli’sine müdür yardımcısı olarak tayin edildi. Bu görevinde de bir yıl çalıştıktan sonra 1922 yılında istifa ederek Paris’e gitti.
Paris’te bulunduğu sürede katıldığı bir yarışmayı kazanarak Pierre Loti’nin Le Desenchantees adlı eserini resimleyerek 11.000 frank ödül kazandı. 1926 yılında Paris dönüşünde önce resim eğitimini denetlemekle görevli müfettişliğe, bir yıl sonrada 1927 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi Âli müdürlüğüne atandı.
30 Ağustos 1935 tarihinde İstanbul’da vefat etti.