Thomas Edward Lawrence
T. E. Lawrence, Galler’de 16 Ağustos 1888’de dünyaya geldi. Sarah Junner’ın beş gayrimeşru oğlundan ikincisiydi. Gayrimeşru bir çocuk olması işini etkileyeceği için bunu her fırsatta saklamaya çalıştı. 1910 yılında final sınavları için Haçlı Seferleri ile ilgili bir tez hazırladı, sınavlarını başarı ile geçti. Oxford Üniversitesi’nde Jesus Koleji’nden burs kazanarak tarih eğitimi aldı. Tez aşamasında Suriye ve Filistin’de uzun süre bulundu. Bu, onun Doğu ile ilk buluşması oldu. Yetiştirilmesinde Hristiyan inancının kuralları yoğun olmasına rağmen, resmi dinle olan bağlantısını reddetti. Ancak İncil ve Hristiyanlığın etkisi üzerinde oldukça yoğun izler bıraktı.
Çocukluğundan itibaren tarihe olduğu gibi arkeolojiye de büyük ilgi duydu. Mezun olduktan sonra 1910-1914 yılları arasında British Museum’un Fırat Nehri üzerinde bulunan bir Hitit Şehri olan Karkamış’ta arkeolojik kazılara katıldı. Burada asistan olarak görev yaptı. İleride arkeolojik kazıların yanı sıra, seyahat edip bol bol yazmaya karar verdi. Lawrence, Oxford mezunu bir oryantalist olarak Karkamış’ta, adeta bir espiyonaj üssü haline gelen kazılarda doktorasının saha araştırmasını yaptı. Arkeolojiden çok antropoloji ile ilgilenen Lawrence sonrasında istihbarata girdi. Britanya adına, gerek Arap isyanı, gerek Osmanlı’yı bitirmek adına yapılan Hicaz demir yolu ile Akabe saldırısında ve Kahire’deki görevlendirmelerinde başarı elde eden Lawrence’ı Arap halkı çok da tanımıyordu. 1919 yılında Amerikalı bir gazeteci olan Lowell Thomas, Akabe’ye, Lawrence’ın Araplarla mücadelesini yazmak için geldi ve bunları anlatı, slayt vs. eşliğinde düzenleyerek bir seyahatname şekline dönüştürdü. Bu sayede Lawrence kısa zamanda bir halk kahramanı haline geldi. Bu dönemlerde Lawrence için ün kazanmak da önemliydi. Thomas, yüzlerce İngiliz ajanı tarafından gerçekleştirilen başarıları Lawrence’a mal ederek geniş kitlelere yayılmasını sağladı. Lowell Thomas’ın Lawrence’ı büyük bir kahraman gibi göstermesi, Lawrence’ın da kendi anılarında bölgede daha önce yüzlerce İngiliz ajanı tarafından yapılmış birçok şeyi kendine mal etmesi, Lawrence’ın aslında çok da hak etmediği bir üne kavuşmasını sağladı.
1923 yıllarının sonlarına doğru Lawrence, zamanının çoğunu Bilgeliğin Yedi Sütunu kitabı için ayırdı. Kitabının basım ücretini karşılayamayacak durumdaydı. Bu sebeple bu kitabın “Revolt in the Desert” ismiyle bir özetini yayımladı. Ardından da Bilgeliğin Yedi Sütunu’nu yayımlayınca satışlar sayesinde borçlarını kısa zamanda ödedi ve bir kısmını da bağış için kullandı. Diğer eserleri, 1927-1928 yılları arasında yazdığı “The Mint” ve çevirisini yaptığı Homeros’un Odyssea’sıdır. En büyük tutkusu olan yazar olmayı gerçekleştirdi.
Lawrence, genel olarak, 20. yüzyılın başında Arapları Osmanlı’ya karşı kışkırtan ve bir nevi ‘Arap Devrimi’nin fitilini ateşleyen ajan olarak biliniyor. Öyle bir Arap dünyası tasvir ediyor ki İngiliz emperyalizminin müdahaleleri siyasi, ahlaki ve tarihi bir zorunluluk haline gelerek, adeta meşruiyet kazanıyor. Diğer yandan Lawrence, Britanya İmparatorluğu’nun İslam dünyasındaki sömürge siyasetinin sembol ismidir.
Arap aşiretlerini Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklandırmak amacıyla Hicaz bölgesine giden İngiliz asker, ajan, diplomat ve yazar Thomas Edward Lawrence, farklı kişiliği, İslam ve Araplar hakkındaki geniş bilgisi, bedevi kültürüne olan sempatisi sayesinde “Arapların zihin dünyasını” en iyi bilen kişi olarak tanındı. Bu yüzden “Arabistanlı Lawrence” takma adı ile de bilinmektedir.
Lawrence, 1909 Haziran ayında Orta Doğu'da Orta Çağ Şövalye Mimarisi ve Askeri Uygulamaları konusunda bir tez hazırlamak için yola koyuldu. Bu yoldaki onun en büyük yardımcısı Hogarth oldu: Lawrence’ın ne yapması gerektiğine dair her şeyi ayrıntılı notlarla tespit etmiş, kendisine vermişti. Yanında, güçlü bir teleobjektifli fotoğraf makinesi, mermiler, tabancalar ve resmi makamlardan yardımcı olunmasını isteyen Lord Curzon imzalı tavsiye mektupları da vardı. 6 Haziran 1909'da Lawrence Beyrut’a vardı; Sayda, Nazaret, Tiberias, Akkaya, Hayfa, Tir, Trablus, Lazkiye, Şam, Urfa, Antakya, ve Harran'a ulaştıktan sonra da Şam'a döndü. Soyulsa da saldırıya uğrasa da yılmadan davasına devam etti; yerli halkın arasında dolaştı, onların yemeklerini yiyip, onlarla aynı şartları paylaştı. Dillerini anlamaya ve öğrenmeye çalıştı. Bu arada "Haçlıların Askeri Mimarisi" konulu tezinin gerekli olan malzemelerini topladı ve dönüşünde başarı ile savundu.
İngiliz milliyetçiliğini her şeyin üstünde tutan bir düşünce ekseni etrafındaki grubun üyelerinden olan, zaman zaman kendisi de Times'ın muhabiri sıfatıyla Orta Doğu'da haber alma işlerinde çalışan Hogarth, onu Fransa'daki Orta Çağ savaş alanları ile şatolarının resimlerini çekip, haritalarını çizmekle görevlendirdi. Hogarth'la birlikte Mart ayında Beyrut'tan hareketle Hayfa, Karmel Tepesi, Nazaret, Yarmuk Köyleri, Deraa'ya ve sonra Hicaz demiryolu ile Şam, Humus, Halep üzerinden Kargamış'a uğradılar. Lawrence, Arap ve Kürt işçilerin arasına katılarak onlar gibi giyinip kendisini benimsetmeyi başardı. Hogarth bir ay sonra geri dönünce, Lawrence işçilerin idaresini üstlenerek, halkın konuştuğu Arapçayı en iyi konuşan kişiler arasına katıldı. Kazıya ara verildiği yaz aylarında ise yakın dostluk kurduğu iki Arap arkadaşı Dahum ve Hamudi ile birlikte Suriye'nin büyük kısmını dolaştı. Hatta Port Said Liman'ında kömür yükleme işinde bile çalıştı. Henüz 25 yaşında olan Lawrence, fazla dikkat çekmeden -oysa sarı saçları, mavi gözleri ve güneşten yanmayan bembeyaz cildi ile dikkatleri çekmemesi güçtü- yerli halkın arasına katıldı.
Thomas Edward Lawrence 1916 ile 1918 yılları arasında, İngiliz irtibat subayı olarak görev yaptı. Arap isyanının örgütlenmesinde büyük rol oynadı. Lawrence’ın gizli arşivlerinin İngiltere tarafından 1960-1970’lerde yayımlanmasıyla onun efsanevi bir kahraman olduğunu açıklandı.
Lawrence savaş çıktığı zaman, Kahire Askeri İstihbarat Bölümü’ne atandı. Burada Arap milliyetçi hareketleri konusunda uzmanlaştı. Kahire’den gönderdiği raporlar ve Arap liderleriyle olan münasebeti, Arap isyanı süresince Emir Faysal yönetimindeki güçlerle birlikte uzun dönem bağlantı subaylığı yaptı. Öncelikli hedefi, Osmanlı’yı bertaraf etmek ve Osmanlı’dan kalan yerlere kendi devletinin sahip olmasıydı. İngiltere ve Fransa ise Sykes-Picot anlaşması ile önceden alacakları bölgeleri paylaştıkları için, Fransa’nın kendine pay istemesini, Lawrence İngiltere için de bir engel olarak görüyordu. Araplarla da Mc Mahon yazışmaları yapılmıştı. Arapların ayaklandığı 1916 yılında, önceden Arap isyanı ile ilgilenen Askeri İstihbarat Bölümü, bu isyanla ilgilenmeme kararı alınca, Lawrence da yeni kurulan Arap bürosuna tayin edildi. 1916’da kurulan ve Kahire’deki istihbarat servisinden bağımsız bir teşkilat olarak örgütlenen Arap Bürosu içinde yer alan Lawrence, İngiliz ordusu Kut’ül Amare’de kuşatıldığından orduyu kurtarmak için Halil Paşa’yla gizlice görüştü. Ona iki milyon rüşvet teklif etmesine rağmen Halil Paşa, bu parayı reddedince İngiliz ordusu şartsız teslim olmak zorunda kaldı. Lawrence Arap Bürosu’nun teklifiyle Hicaz’a gönderildi. Lawrence Hicaz’da Mekke Şerifi Hüseyin’in oğlu Faysal’ı tanıdı. Lawrence’ın yardımı sayesinde Abdulaziz Bin Suud, İngiltere’den bolca para silah, cephane ve teçhizat temin etti. Lawrence 1916’dan sonra, özel harpçi rolünü üstlendi.
Lawrence’ın başarılı olmasının arkasındaki isim Gertrude Bell’di. Bell’in çizdiği haritalar sayesinde rotasını belirleyen Lawrence, bu sayede isyancı Arapları yönlendirerek kahraman oldu.
İngiliz ajanlara Orta Doğu için verilen ilk görev, Almanların 1903’te döşemeye başladığı Berlin-Bağdat demiryolunu engellemekti. Bu yüzden Lawrence, önce 1910’da Cerablus’a geldi ve burada arkeolojik kazı yapan İngiliz ekibine katıldı. Lawrence’ın arkeolojik kalıntı yerleri diye çizdiği haritalar Sykes-Picot’a hazırlıktı. Irak’ta Gertrude Bell, Lawrence’dan daha başarılı oldu, Irak haritasını çizdi, bugünkü Orta Doğu’nun verilerini hazırladı.
Hicaz ve Bağdat Demir Yolları projesinde Lawrence strateji geliştirerek, Araplarla anlaştı ve demiryolunun işler vaziyette tutmaları gerektiği talimatını verdi. Kısa aralıklarla gerilla saldırıları yapılarak, yolda hasarlar bırakarak, demir yolunun birkaç gün çalışmasını engellemiş oldular. Böylece Osmanlı Devleti’nin bölge ile iletişimine darbe vurdular. Bu sayede de Medine’de Osmanlı güçleri etkisiz bırakıldı.
Hicaz ve Bağdat Demir Yolları, Osmanlı’nın bu dönemde büyük bir projesiydi. Ancak bu durum İngilizlerin aleyhine olduğu için tahrip amaçlı her yolu denemişlerdir. Bu isyanda etkin bir rolde olan Lawrence, Vech’teki bir camiye sığınan Türkler teslim çağrılarına cevap vermeyince, camiyi bombalattı ve sağ kalan Türkleri de “Esir istemiyorum!” mantığıyla kılıçtan geçirtti.
Oryantalizm bağlamında düşüldüğünde, Lawrence’ın ileri derecede katı bir zihniyet, vicdan ve ahlaki çerçeveden yoksun bir sima olduğu çok açıktır.
11 Mart 1917’de Bağdat’ın kaybedilmesiyle Irak da İngiltere’ye kaldı. Bu, İngiltere’nin eline geçen ilk Osmanlı toprağı olarak da tarihe geçti. Rüşvet karşılığında Lawrence satın aldığı Kuzey Arabistan bedevi aşiretleriyle Filistin’e giderek, 6 Temmuz 1917’de Akabe’ye baskın düzenledi ve burayı ele geçirdiler. Akabe’ye saldırmalarının sebebi isyanı Şam’a kadar yayma düşüncesiydi. Herhangi bir operasyonda Akabe limanından başka lojistik desteği sağlayabilecekleri bir yol yoktu. Lawrence’ın edindiği tecrübe ile aniden saldırırlarsa eğer bu girişim başarılı olacaktı ve öyle de oldu. Böylece Kudüs ve Şam’ın düşmesi de kolaylaşmış oldu.
1917 yılı mayıs ayında başlayan ve Lawrence’ın yönettiği Akabe saldırısı, rütbesinin binbaşılığa yükselmesini sağladı. Araplara ise bu saldırıya destekleri için 16 bin pound değerinde ilave altın verilmesini sağlayarak, onları daha da yanına çekti. Sonrasında Şam’ın 100 km güneyindeki Dera kasabasına yakın demir yolu hattının kesilmesine geldiği sırada Lawrence burada yakalandı ve iddiasına göre tecavüze uğradı.
İngiliz irtibat subayı olarak 1916-1918 yılları arasında görev yapan Lawrence, Arapları örgütleyerek isyan çıkarmalarında büyük rol oynadı. 1918 yılında Şam’da Osmanlı ordusuna yönelik düzenlenen saldırıda adamlarına hiçbir esir alınmaması emrini veren ve 5 bin Osmanlı askerinin kafalarını kestirmek suretiyle katliama tabi tutan Lawrence, aynı yılın sonunda terör çeteleriyle birlikte karışıklık içinde bulunan Şam’a girdi.
1919'da Lawrence, Arapları İngilizlerin emperyalist emellerine razı etmek ve belirli ideolojileri kabul ettirmek için yoğun çaba sarf etti. Bu çabanın bir kısmı da "Çirkin Türk" temasını aşırı şekilde gündemde tutarak dikkatleri tamamen dağıtmaya yönelik oldu. Arapları Türklere saldırtmak için, her istediklerini olumlu karşılayan ve bir dediklerini iki etmeyen Lawrence, savaş boyunca hükümeti paylaşma pazarlıkları yaparken; Barış Konferansı başladığı zaman bunların hiçbirinin yerine getirilmediğini görünce hayal kırıklığı yaşadı.
13 Mayıs 1835’te motosiklet kazasında hayatını kaybetti.
Kaynak: “Çöl Kraliçesi” Filmi Üzerinden İngiliz Ajanı Gertrude Bell ve T.E. Lawrence’ın Oryantalist Söylemlerinin İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Derya Boyraz (2018)