Yunus Emre
Yaşamı hakkında farklı kaynaklarda, farklı bilgilere yer verilir. Söz konusu bilgiler net olmamakla birlikte menkıbeleri esas alınarak genel bir çerçeve çizilebilir.
1240-41 yılında, Sivrihisar civarındaki Sarıköy'de doğdu. İlim öğrenmek amacıyla diyar diyar gezdi, devrinin dilleri olan Arapça ve Farsçayı iyi öğrendi. İslami ilimlerde kendisini geliştirdi; Kur'an-Kerim, İncil, Zebur ve Tevrat'ı okudu. Maddi ilimler yerine manevi bilgilere yönelmeyi tercih etti; medrese eğitimi alsa da yaşamının ilerleyen dönemlerinde Tapduk Emre ile tanışması üzerine kendisini, bütünüyle hakikatin bilgisine adadı.
Hayatına dair ilk menkıbe şöyledir:
Yunus, fakir bir köylü idi. Kıtlık zamanı geldiğinde Hacı Bektaş Veli'nin dergâhına gitti, huzuruna çıkıp buğday istedi. Hacı Bektaş Veli onun saf ve temiz yüreğini görünce buğday yerine himmet vermeyi teklif etti. Himmet, manevi bilgi anlamına gelse de Yunus bunun değerini bilmediği için reddetti ve buğdayı tercih etti. Köyüne döndüğü sırada hata yaptığı anlayarak Hacı Bektaş Veli'nin huzuruna döndü, durumunu anlattı ve onun dervişi oldu. Bundan sonra Yunus Emre, Tapduk Emre tanıştı. Rivayetlere göre otuz yahut kırk yıl boyunca onun dergâhında kaldı. Tapduk Emre onu, dergâha dağdan odun taşımakla görevlendirdi. Kırk yıl süren bu olgunlaşma sürecini tamamladıktan sonra Tapduk Emre'nin izin vermesi ile birlikte şiirler söylemeye başladı. Daha sonra Anadolu'nun çeşitli yerlerine, irşat görevi ile gönderildi. Bu vesileyle pek çok yer gezdi, pek çok düşüncesini şiirlere döktü. Yunus Emre, aradan geçen yıllardan sonra Tapduk Emre'yi özlemesi üzerine dergâha döndü; Tapduk Emre ise onu doğduğu yer olan Sarıköy'e gönderdi. Ömrünün kalan yıllarını burada, kurduğu dergâhta dervişler yetiştirerek geçirdi.
Yunus Emre, İslam tasavvuf düşüncesine bağlı bir şairdi. Şiirlerinin ve dünya görüşünün temeline her şeyden önce Allah ve insan sevgisini aldı.
Yunus Emre, bir İslam ahlakçısı idi. Güzel ahlaka sahip olmanın önündeki en büyük engeli nefis olarak gördü ve nefsin olgunlaştırılarak kişinin kâmil insana dönüşmesi gerektiğini savundu. O, bütünüyle bir "sevgi şairi" idi.
Eski Anadolu Türkçesinin en büyük temsilcisi olarak kabul edildi. Türkistan'da başlayan tekke şiirinin kurucuları arasında yer aldı. Bütünüyle Arapça ve Farsça kelimelerin ağırlığı altına girmedi, şiirlerini Türkçe söyledi. Halkından kopmayan bir aydındı ve dil ile üslup tercihi de yine halka yönelikti. Lirik anlatımı ile eserlerinde Allah aşkı, insan sevgisi, gurbet ve ayrılık fikri, ölüm gibi temaları işledi. En çok ilahi tarzında eser verdi ve bu eserleri yüzyıllar boyunca dilden dile çevrilerek okunmaya devam etti.
Günümüze iki eser bıraktı: Divan ve Risaletü’n-Nushiye. Sonraları, eserlerinden ve menkıbelerinden toplanan sözleri ile şiirleri kitaplaştırıldı.
Yunus Emre, 1320-21 yılında vefat etti. Mezarı, doğduğu yer olan Sarıköy'dedir. Sarıköy, geçen zamanda Yunus Emre köyü adını aldı. Yunus Emre'nin mezarının bunun dışında Karaman, Kırşehir, Bursa, Isparta, Ordu, Manisa gibi farklı şehirlerde olduğu iddia edildi. Azerbaycan'ın Gâh bölgesinde de mezarı olduğu iddia edilen bir yer bulundu lakin buranın Yunus Emre'nin makamı olduğuna karar verildi. Anadolu halkı, çok sevdiği Yunus Emre'yi her bölgede kendisine mal etmek istedi. Anadolu'da nice Yunusların olması da bu çeşitliliğin kaynaklarından biridir.