Hz. Hasan
1 Mart 625’te Medine’de doğdu. Babası ona Harb adını koymayı düşünmüşse de Hz. Peygamber, ona cahiliye döneminde bilinmeyen Hasan adını ve Ebu Muhammed künyesini vermiş ve kulağına bizzat ezan okumuştur. Hulefa-i Raşidin dönemi yaygın kaynaklarda Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’den ibaret sayılsa da bazı sünni âlimler tarafından, babasının şehit edilmesinden halifelik görevini Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye’ye devrettiği güne kadar geçen 4 ay 3 günlük süre nedeniyle Hulefa-i Raşidin’in beşincisi ve sonuncusu olarak kabul edilir. Hz. Hasan, yaşı küçük olması nedeniyle kardeşi Hüseyin gibi ilk halife döneminde cereyan eden önemli olaylarda fiilen yer almamıştır. Çocukluğunu dedesi Hz. Muhammed’in yanında geçirmiştir. Hz. Osman’ın halifeliği sırasında kardeşiyle birlikte, Said b. Âs’ın komutasındaki ordu ile Horasan seferine katılmıştır. Medine’yi kuşatan isyancılara karşı Hz. Osman’ı korumak için iki ay süreyle evinde nöbet tutmuş ve evine su taşımıştır. Babası Hz. Ali halife seçildiğinde, Zübeyr b. Avvam ve Talha b. Ubeydullah gibi sahabelerin bu seçime karşı çıkması nedeniyle babasının elçisi olarak Kufelileri biate ikna etmek için Ammâr b. Yasir ile birlikte Kufe’ye gitti. Müslümanların kendi aralarında cereyan eden ilk savaşlar olan Cemel Vakası’nda ve ayrıca Sıffîn Savaşı’nda babası ile birlikte kılıç salladı. Hz. Ali’nin 28 Ocak 661’de şehit edilmesinin ardından Kufeliler ona biat etti. Hz. Hasan, halktan biat aldıktan sonra Kufe Mescidi’nde halka hitap ederken, Hz. Muhammed’e olan yakınlığını hatırlatmıştır. Kufelilerin Hz. Hasan’a biat etmesi, Muaviye’yi çok rahatsız etti. Kufelilerin desteğini almak için büyük bir çaba gösteren Muaviye, Suriye, Filistin ve el-Cezire’den topladığı askerleri Abdullah b. Âmir’in emrine vererek onlara Kufe üzerine yürümelerini emretti. Kendisine karşı başlatılan saldırı hazırlığını öğrenen Hz. Hasan da ordusu ile birlikte bugünkü Bağdat’ın 30 kilometre doğusunda kalan Dicle Nehri kıyısındaki Medain şehrine doğru yola çıktı. Bu sırada, aradaki anlaşmazlığı barış yoluyla ortadan kaldırmak için karşılıklı mektuplar gönderildi. Ancak bu yazışmalar anlaşmazlığı daha da derinleştirdi. Hz. Hasan, Abdullah b. Âmir’in emrindeki orduyla çarpışmak için Medain’e hareket ettiği esnada, Muaviye de ordusuyla birlikte Musul’a hareket ederek orada konakladı. Hz. Hasan da on iki bin kişilik bir birliği Ubeydullah b. Abbas’ın emrine vererek Muaviye’ye karşı gönderdi. Bu arada, konakladığı Medain şehrinde ordusunun savaşa karşı isteksiz olduğunu gördü. Onlara karşı bir konuşma yaparak, askerlerinin hiçbirinin savaştan hoşlanmadığını bildiğini ve kendisinin de askerlerinin istemediği bir durumla karşı karşıya kalmalarına razı gelmeyeceğini söyledi. Onun yaptığı bu konuşma ordu içindeki Harici grupta büyük bir tepkiyle karşılandı. “Hasan da babası gibi küfre düşmüştür!” diyen bu grup, Hz. Hasan’ın üzerine yürüyerek elbiselerini çekiştirdi. Öldürülme tehlikesiyle karşı karşıya kalan Hz. Muhammed’in torunu, Rebia ve Hemdan kabilelerine mensup sadık adamlarının yanına sığınarak canını kurtardı. Ordu içinde sükûneti sağladıktan sonra da Medain’e doğru harekete geçti. Ancak Harici grup, Medain yolunda rahat durmadı ve Hz. Hasan, Cerrah b. Sinan el-Esedî tarafından kılıç darbesiyle yaralandı.
Hz. Hasan’ın Yaralanması Muaviye’nin İşine Yaradı
Hz. Hasan’ın, babasını şehit eden Haricilerin kılıcıyla yaralanması Muaviye’nin işine yaradı. Bir yandan bu haberi etrafa yayan Muaviye, diğer yandan El-Anbar’da Ubeydullah b. Abbas komutasındaki öncü birliği kuşattı. Eş zamanlı olarak Muaviye’nin birliklerinin komutanı Abdullah b. Âmir de Medain’e giderek, Dicle kıyısında konuşlanan Hz. Hasan’ın ordusunun karşısında mevzilendi. Onlara, Muaviye’nin de El-Anbar’ı işgal ettiğini haber verdi. Muaviye’nin savaş yapmak istemediğini söyleyen Abbullah b. Amir, barış için Hz. Hasan’ın kendisi de dâhil olmak üzere tüm askerlerin kendilerine sığınmalarını şart koştu. Abdullah b. Âmir’in bu sözleri, Hz. Hasan’ın ordusunda çözülmeye neden oldu. Askerlerindeki tereddüt Hz. Hasan’ı Medain’e dönmeye mecbur etti. Medain’de Abdullah b. Âmir’e haber gönderen Hz. Hasan, halifelik beratını Muaviye’ye teslim etmek için altı şart ileri sürdü. Hz. Hasan’ın ileri sürdüğü şartlar şunlardı:
1- İntikam için Iraklılardan hiç kimse tutuklanmayacaktır.
2- Milliyetine bakılmaksızın herkes emniyet içinde olacaktır.
3- İşlenmiş suçların tamamı affedilecektir.
4- Ahvaz’ın haracı yıllık olarak kendisine ödenecektir.
5- Kardeşi Hüseyin’e iki milyon dirhem verilecektir.
6- Haşimoğulları’na da Ümeyyeoğulları’na gösterilen yakınlık gösterilecek ve aynı ihsanlarda bulunulacaktır.
İbnü’l Esîr, Hz. Hasan tarafından ileri sürülen bu şartlara, Hz. Ali’ye küfür etmemeyi de ekledi.
Nihayet Müslümanlar Yeniden Birlik Oldu
İleri sürülen altı şartı, Abdullah b. Âmir, Muaviye’ye iletti. Muaviye, altı şartı da uygun buldu ve kendi elleriyle bir zabıt hazırlayıp üzerini mühürleyerek Hz. Hasan’a gönderdi. İleri sürdüğü şartların kabul edilmesi üzerine Hz. Hasan, anlaşmayı Kays b. Sâ’d’a bildirerek yetkilerini Muaviye’ye devretmesini ve Medain’e dönmesini emretti. Kays b. Sâ’d, Muaviye’nin halifeliğini kabul etmek istemediği için beraberindeki dört bin askeri, kendisiyle birlikte Muaviye’ye karşı savaşa çağırdı. Askerler savaşmak yerine Hz. Hasan’ın çağrısına uymayı tercih ettiler. Hz. Hasan’ın kararına Hz. Hüseyin de karşı çıktı. Buna rağmen Hz. Hasan kararından dönmedi ve adamları ile birlikte Medain’i terk ederek Kufe’ye çekildi. Daha sonra Kufe’ye gelen Muaviye’ye, 661 yılının eylül ayında vardıkları anlaşmayı sözlü olarak yeniden onaylattı. İslam tarihinde bu yıl, Birlik Yılı olarak kabul edildi. “Mücteba”, “taki”, “zeki” ve “sıbt” lakaplarıyla tanınan Hz. Hasan, halim selim, cömert, sakin, vakarlı, siyaset ve fitneden kaçınan bir yaradılışa sahipti. Kısa bir süre halife unvanını taşıdıktan sonra hilatini Muaviye’ye devrederek, ailesiyle birlikte Kufe’den Medine’ye göç etti ve yaşamının kalan kısmını Medine’de geçirdi. Onu öldüren ise Hz. Hasan’ın eşlerinden Ca’de binti Eş’as b. Kays oldu. Ca’de binti Eş’as, Yezid ile evlendirileceği sözüne kanarak Hz. Hasan’ı zehirleyip öldürdü. Hz. Hasan’ın naaşı, vasiyetine uygun şekilde Cennetü’l-Baki mezarlığı’nda Hz. Fatma’nın yanına defnedildi. Hz. Muhammed’den on üç hadis rivayet ettiği tespit edilen Hz. Hasan, yaşadığı dönemde çok boşayan anlamına gelen “Mıtlak” lakabıyla da anılmıştır. Yüze yakın evlilik yaptığı ileri sürülse de hayatına ilişkin tez çalışması yapan Bâkır Şerif el-Kureyşî, onun on üç evlilik yaptığını belirlemiştir. Evliliklerinden on iki çocuğu olsa da bazı kaynaklarda yirmi iki çocuğu olduğu da nakledilmiştir. Hz. Muhammed’in soyunun devamını sağlayan Hz. Hasan’ın çocuklarının bilinen isimleri şöyledir: Zeyd, Hasan, Kasım, Ebu Bekir, Abdullah, Amr, Abdurrahman, Hüseyin, Muhammed, Yakub, İsmail ve Talha. Soyu Hasan el Müsennâ ve Zeyd adlı çocuklarından devam etmiştir. Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere “şerif” unvanı verilmiştir. Tarihte soylarının Hz. Hasan’a uzandığını iddia eden aileler tarafından İdrisîler, Ressiler ve Sa’diler adıyla devletler kurulmuştur. Günümüzde de Filâlîler hanedanı ile Fas’ta ve Haşimiler hanedanı ile Ürdün’de Hz. Hasan’ın soyundan gelen aileler etkilidir. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin bütün İslam dünyasında olduğu gibi Türkler arasında da Hz. Muhammed’in torunları sıfatıyla çok sevilip sayılmış, adları çocuklara verilen en yaygın isimler arasında yer almıştır. Şia kültüründe Hz. Hasan’ın ayrı bir yeri vardır. Hz. Ali tarafından tayin edilmiş ikinci imam ve on dört “masum-u pak’’ın dördüncüsü olarak kabul edilip, kendisine birçok keramet atfedilmiştir. Bugün İran ve Irak gibi Şiilerin yaşadığı yerlerde, Hz. Hüseyin için muharrem ayının ilk on bir gününde yapılan taziye ayinleri kadar gösterişli olmamakla beraber, kameri aylara göre 28. Safer günü hem Hz. Muhammed’in hem de Hz. Hasan’ın vefatı münasebetiyle dinî törenler yapılmaktadır.
Kaynak: Hasan Yılmaz, Hz. Muhammed, Halifelik, Dört Halife ve Hz. Hasan, Elips Kitap, Ekim 2016.