III. Mehmet

26 Mayıs 1566’da Manisa’da doğdu. İlk çocukluk yıllarını Manisa’da geçirdi. Babasının tahta çıkışından bir yıl sonra Topkapı Sarayı’na gitti. Sancak beyi olarak saraydan ayrılacağı güne kadar Topkapı Sarayı’nda kaldı. Babasına rakip olabileceği kuşkusuyla, sarayda bulunduğu süre zarfında devlet bürokrasisinden ve saray kadınlarından uzak tutuldu. Bu durumun da etkisiyle 16 yaşındayken sünnet oldu. Sünnet töreni iki ay sürdü. 17 yaşında veliaht sancağı hâline gelen Manisa’ya sancak beyi olarak gitti. Bir kasaba büyüklüğündeki maiyetiyle birlikte 27 gün süren bir yolculuğun ardından 14 Ocak 1584’te Manisa’ya ulaştı ve 12 yıl sürecek sancak beyliği görevine başladı. Babası III. Murat’ın saray bürokrasisinin ve harem kadınlarının oyuncağı hâline gelmesi nedeniyle, III. Mehmet’in çevresi de kuşatıldı. Tahtın vârisi olduğu bilindiği için, saray bürokrasisi tarafından sıkı denetim altına alındı ve bütün resmî yazışmalar lalası tarafından yürütüldü. Manisa dışına çıkmak istemesi durumunda Topkapı Sarayı’ndan izin almak zorunda kaldı. Babasının saraya kapanıp devlet işlerine karışmaması nedeniyle, devletin geleceğinden kaygı duyan kesimler açısından III. Mehmet bir ümit kaynağı oldu. Saray bürokrasisi III. Mehmet’e uyguladığı ablukayı, padişah olduktan sonra da sürdürdü. Buna rağmen, III. Mehmet, özellikle cuma selamlıklarını halkla temas için bir fırsat olarak kullandı. Annesi Safiye Sultan’ın fazlasıyla tesirinde kalan III. Mehmet, onun oluşturduğu sıkı kontrolü kırabilecek mizaca sahip değildi.

Sancak Beyliği Gibi, Tahta da Bir Kış Günü Çıktı

Osmanlı sarayına rüşveti sokan padişah olarak tarihe geçen III. Murat’ın 16 Ocak 1595 tarihinde vefat etmesi üzerine, sancak beyliğine çıktığı gibi yine bir kış günü ağır kış şartlarında Manisa’dan İstanbul’a hareket etti ve 27 Ocak 1595’te tahta oturdu. O, İstanbul’a ulaşıncaya kadar III. Murat’ın vefat ettiği haberi gizlendi. Buna rağmen, saray dışına sızan haberler nedeniyle yer yer karışıklıklar çıktı.

Kardeşleri Boğularak Öldürüldü

III. Mehmet’in tahta çıktığı günün gecesi, Osmanlı sarayının en trajik olaylarına sahne oldu. Fatih’in kardeş katliyle ilgili fermanı uygulamaya konuldu ve III. Mehmet’in 19 kardeşi katledildi. Katledilen şehzadelerden Mustafa, Bayezid, Osman ve Abdullah gençlik çağlarında, diğerleri çocuk yaşta idiler. Abileri tahta çıkınca huzuruna çıkıp biat bildiren şehzadeler, öldürülmemeleri için aman dileseler de III. Mehmet, babası döneminde sarayı kuşatan çıkar çevresini aşıp kardeşlerinin katlini engelleyemedi. Katliam boyutundaki bu cinayetler, halkta büyük tepkiye neden olurken III. Mehmet de hükümdarlığı boyunca bu elim olayın tesirinden kurtulamadı. Daha önce bu boyutta bir kardeş katliamı olmaması nedeniyle, “kardeş katli” konusu Osmanlı Devleti’nde tartışılmaya başlandı. Bu arada III. Mehmet’in tahta çıkışıyla birlikte saray haremi de tamamen değişti. Katledilen şehzadelerin anneleri, III. Murat’ın yirmi yedi kızı ile 200’den fazla dadı ve cariye Eski Saray’a gönderildi. III. Murat devrinde sarayı dolduran ve devlet işlerine karışan cüceler, dilsizler ve diğer saray soytarıları da gönderildi. Saray bürokrasisinde hızlı bir temizlik yapılırken Manisa Sarayı’ndan getirilen kişilere üst düzey görevler verildi. Padişah, özellikle Lala Mehmet’i vezirliğe getirip yakınında tuttu. Üçüncü Mehmet, tahta çıktıktan üç gün sonra yeniçerilere cülus bahşişi dağıttı. O dönemde yeniçeri kâtibi olan tarihçi Mustafa Ali, sadece yeniçerilere dağıtılan bahşişin 660.000 altın olduğunu kaydetmiştir.

III. Murat’ın Yarattığı Tahribatı Restore Etmeye Çalıştı

III. Murat, yaptığı harcamalarla sarayı aşırı derecede borçlandırmıştı. Bu nedenle esnaftan alınan gıda ve giyecek malzemelerinin da parası ödenmemişti. III. Mehmet, babası döneminden esnafa kalan borçları da ödetti. Ayrıca hazinenin bozulan gelir gider dengesini düzeltmek için, devlet harcamalarında kısıntıya gitti. Padişahların harcamalarında kullanılan iç hazineye, Mısır’dan gelen yıllık vergi dışında herhangi bir kaynaktan ödenek ayrılmaması emrini verdi.

Cuma Selamlığı Geleneğini Yeniden Başlattı

III. Murat, halkın karşısına çıkmamak için cuma selamlığına çıkmazdı. III. Mehmet, babasının terk ettiği bu geleneği yeniden canlandırdı. Böylece halk arasında adaletle yöneteceği beklentisi oluştu. Tahta çıktıktan sonra dedelerinin mezarlarını ziyaret ederek halkın kendisine duyduğu güveni kuvvetlendirdi. Annesi ve saray ağalarının üzerinde nüfuz tesis edemedikleri bu ilk günlerde, sohbet meclisleri oluşturup fikir alışverişinde bulundu. Özellikle Lala Mehmet Paşa’nın, yapılan icraatlarda önemli bir payı oldu. Ancak oğlunun etkiye açık kişiliğinden yararlanan Safiye Sultan, Sinan Paşa ve Ferhat Paşa çekişmesi, 22 Nisan 1595’te bir grup askerin maaşını alamamasına neden oldu. Bu durum büyük krize yol açtı. İki paşa arasındaki krize, taraftarları da dâhil oldu. Safiye Sultan, iki paşa arasındaki çekişmede taraf oldu. Bu olay İstanbul’daki yeniçeri ayaklanmalarının başlıca sebebini teşkil etti. Bu kriz Sinan Paşa’nın, Eflak cephesinde başarısız olduğu gerekçesiyle 7 Temmuz 1595’te Ferhat Paşa’yı azlettirmesiyle sona erdi. Eflak cephesinden gelen kötü haberlerin en kötüsü de 2 Eylül 1595’te Estergon Kalesi’nin düşmesi oldu. Bunun üzerine yeniçerilerden ve halktan, padişahın sefere katılması için çağrılar yapılmaya başlandı. Ferhat Paşa’yı azlettirdikten sonra yerine geçen Sinan Paşa da Eflak cephesinde hezimetler yaşayınca III. Mehmet onu da azledip yerine 19 Kasım 1595’te Lala Mehmet Paşa’yı tayin etti. Böylece ulema, asker ve halktan gelen tepkilerin de rolüyle duruma tam anlamıyla hâkim olduğunu göstermek istedi. Fakat hasta olan Lala Mehmet Paşa’nın dokuz gün sonra ölümü III. Mehmet’i çok sarstı, günlerce yas tuttu, onun yerine yeniden Sinan Paşa’yı getirmek zorunda kaldı. Ancak hezimetleri, divandaki talihsizlikler takip etmeye başladı. Sinan Paşa’yı yeniden göreve getiren III. Mehmet, sefere çıkmaya hazırlanırken bu sefer de Sinan Paşa vefat etti. Bunun üzerine Safiye Sultan’ın oğlu üzerindeki nüfuzunu pekiştireceği Damat İbrahim Paşa’yı 4 Nisan 1596’da başvezirliğe getirmeye mecbur oldu. Böylece III. Mehmet’in enişteleri, devlet yönetiminde zirveye çıkmış oldu.

Annesine Rağmen Sefere Çıktı

Safiye Sultan, III. Mehmet üzerindeki nüfuzunu kaybedebileceği kaygısıyla, sefere çıkmasını istemiyordu. Sinan Paşa’nın da teşviki ile III. Mehmet sefere çıkmaya karar verdi. Halkta ve orduda büyük memnuniyet yaratan seferin hedefi Beç (Viyana) olarak ilan edildi. III. Mehmet, 20 Haziran 1596’da büyük bir törenle İstanbul’dan yola çıktı. Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra ilk defa bir Osmanlı padişahının ordunun başında sefere çıkması halkta büyük bir hoşnutluk yarattı. Sefere çıkılırken nereye gidileceği kararlaştırılmamıştı. Padişah bizzat ordunun başında olduğu için onun şanına yakışır, eski fetihleri hatırlatacak bir harekâtın yapılması düşünülüyordu. Sonunda Eğri Kalesi üzerinde ittifak edildi. 12 Ekim 1596’da Eğri Kalesi alındı. Ardından bir değerlendirme toplantısı yapılıp takip edilecek strateji belirlenmeye çalışıldı. Önce bu fetih yeterli görülüp çekilme düşünüldüyse de kalabalık bir Habsburg ordusunun yakın bir yerde oluşu böyle bir çekilme sırasında büyük bir tehdit ve tehlike arz ettiğinden vazgeçilip bu ordunun üzerine yürünmesi kararlaştırıldı. III. Mehmet, Haçova’ya geldiğinde otağı çarpışmaları yakından izleyebileceği bir yere kuruldu. 26 Ekim 1596’da Haçova da Habsburg Hanedanı kuvvetlerinin liderliğindeki haçlı kuvvetlerine karşı büyük bir zafer kazanıldı. Ancak mevsim şartlarının elvermemesi nedeniyle Osmanlı ordusunun Avusturya ordusunu takip etmemesi, bitirici darbe vurulmasını engelledi. Bu nedenle savaş, kazanıldığı yerde bitmedi ve 1606 yılına kadar devam etti. Macaristan topraklarında bir türlü bitmeyen savaş Osmanlı hazinesine ağır yük getirdi. Hazinenin giderlerini karşılamak için halka ağır vergiler yüklendi. Bu durum halkın protestolarına neden oldu. Celali İsyanları da bu dönemde baş gösterdi.

Safiye Sultan’ın Kontrolüne Girdi

Macaristan’a sefere çıktığında üç aylık oğlunun öldüğünü haber alan III. Mehmet, zaferin coşkusuyla teselli bulurken kazandığı öz güvenle de eniştesi Damat İbrahim Paşa’nın yerine Cığalazade Sinan Paşa’yı başvezir yaptı. Fakat annesinin devreye girmesi ve Sinan Paşa’nın askerden kaçanları tespit ettirip cezalandırmasına gösterilen tepki nedeniyle tekrar Damat İbrahim Paşa’yı başvezirliğe getirdi. Hatta bu süreçte annesinin etkisiyle Hoca Sadettin’i de yanından uzaklaştırdı. Böylece iyice annesinin kontrolüne girdi. Haçova’da haçlı kuvvetlerine etkili darbe indirilmemesi sürece bağlı olarak Osmanlı’ya pahalıya patladı. III. Mehmet’in İstanbul’a dönüşünü takiben Damat İbrahim Paşa aleyhine bir ortam oluşmasına neden oldu. Özellikle Tatar kuvvetlerini savaşa sokmaması en önemli eleştiri nedeniydi. Ayrıca Habsburg Hanedanı ile barış yapma ümidiyle hareket etmesi, düşman kuvvetlerinin toparlanmasına neden oldu. Bu nedenle 3 Kasım 1597’de azledildi. Onun yerine de harem ağalarından Hadım Hasan Paşa getirildi. Buna rağmen 29 Mart 1598’de Yanıkkale’nin düşman eline geçmesine engel olunamadı. Aynı günlerde III. Mehmet, 14 yaşındaki oğlu Selim’i kaybeti. III. Mehmet’in annesinin muhalefetine rağmen gerçekleştirdiği en önemli ataması, Hoca Sadettin’i şeyhülislamlık görevine getirmek oldu. Hoca Sadettin, üstlendiği görevle III. Mehmet’in devletteki gözü kulağı oldu. Bu nedenle Safiye Sultan’ın oğlu üzerindeki nüfuzunu bildiği için, önce onunla arasını düzeltti. Ardından 9 Nisan 1598’de Hadım Hasan Paşa’yı azlettirdi. Bu kararı alırken III. Mehmet annesine haber vermedi.

İstanbul, Veba Salgınından Kırıldı

16. yüzyılın son yıllarında İstanbul veba felaketiyle boğuştu. Salgından Topkapı Sarayı da etkilendi. III. Mehmet’in bir eşi ve dokuz kız kardeşi salgından vefat etti. Bunun üzerine hükümdar, Üsküdar’a geçerek Kandilli bahçesinde bir süre oturup hastalığın geçmesini bekledi. Diğer yandan Haçova zaferinden sonra Habsburg Hanedanı’nın liderliğindeki haçlı kuvvetlerinin takip edilip bitirici darbe indirilmemesinin acısı giderek daha ağır hissedilmeye başlandı. Macar cephesine başkomutan olarak gönderilen Satırcı Mehmet Paşa, Varat seferinde başarısızlığa uğradı, Budin Habsburg güçlerince kuşatma altına alındı, bazı önemli kaleler onların eline geçti. Bunun üzerine, padişah, Cerrah Mehmet Paşa’nın ölümü üzerine, eniştesi Damat İbrahim Paşa’yı yeniden başvezirliğe getirip 15 Mayıs 1599’da Uyvar seferine gönderdi. Bu seferden beş ay sonra da Hoca Sadettin Efendi vefat etti.

Celali İsyanları Başladı

Macar ovalarında yürütülen sefer, Osmanlı maliyesine ağır yükler getirdi. Kanuni’den bu yana savaşlardan yorgun düşen Anadolu halkı, istenen ağır vergilere tepki göstermeye başladı. Bu yüzden, doğu sınırlarında da asayiş giderek bozuldu. Karayazıcı Abdülhalim İsyanı başta olmak üzere, Anadolu’daki diğer isyanlar İstanbul’da büyük bir paniğe yol açtı. Onlarca yıl zaferlere alışkın toplum, Macar cephesinden gelen yenilgi haberleriyle ruhsal çöküntüye uğramışken, bozuk ekonomik şartlar nedeniyle Anadolu’daki Celali isyanları toplumu iyice hassaslaştırdı. Bu hassasiyetin üstüne tuz biber olan olay ise Eminönü’nde inşa edilecek olan Yeni Camii’nin arsasındaki kilise ve havranın yıkılmasına karşılık yenilerinin başka bir yerde yapılacağı haberi oldu. Bu olayı bahane edenler Safiye Sultan’ın en yakın hizmetkârı olan Yahudi asıllı Kira Kadın’ı (Esparanzo Malchi) hedef aldılar. Askerler, Kira Kadın’ın işlettiği gümrük gelirlerinden devlete teslim ettiği ve buradan sipahilere dağıtılan paraların ayarının düşük olduğunu ileri sürerek harekete geçtiler. Kira Kadın, saraydan kaçırılsa da 1 Nisan 1600’de Halil Paşa’nın adamları tarafından yakalandı.

Kanije’de Zafer Kazanıldı

Damat İbrahim Paşa’nın başvezirliğe getirilmesinden sonra Macaristan cephesinden yeniden sevindirici haberler geldi. 22 Ekim 1600’de kazanılan Kanije zaferi, İstanbul’da coşkuyla karşılandı. Ancak Damat İbrahim Paşa’nın 10 Temmuz 1601’de Belgrat’ta vefat etmesi yeni bir sefer yapılmasının önüne geçti. Onun yerine getirilen Yemişçi Hasan Paşa, İbrahim Paşa’nın dul eşi ile nişanlanarak cepheye gönderildi. III. Mehmet, cephelerdeki gelişmeleri Topkapı Sarayı’ndan takip ederken, Yemişçi Hasan Paşa Macaristan cephesine ulaştığında Anadolu’da üç yıldır devam eden Karayazıcı Abdülhalim İsyanı Ağustos 1601’de Canik Dağlarında bastırıldı. Karayazıcı’nın yerine geçen kardeşi Deli Hasan, isyan hareketini devam ettirip isyanı bastırmakla görevlendirilen Sokolluzade Hasan Paşa’yı 20 Nisan 1602’de Tokat Kalesi kapısına astırdı. Deli Hasan’ın isyanı, Topkapı Sarayı’ndan af dileyip Mart 1603’te Bosna beylerbeyiliğine gönderilmesiyle sona erdi. Aynı şekilde Habsburg ordusunun Kanije, Belgrat ve Budin’e saldırıları 1602 yılının yaz aylarında püskürtüldü. Macaristan topraklarında devam eden savaş nedeniyle III. Mehmet, Avrupa’nın ekonomik, sosyal ve siyasal durumuyla ilgilenmeye başladı. Habsburg Hanedanı’yla bir türlü bitmeyen ihtilaf, diplomatik temasları zorunlu kılmıştı. Zaten annesi aracılığıyla İngiliz siyasetine ilgi göstermiş ve I. Elizabeth ile irtibat kurmuştu. Bunda, İngiliz elçisi Edward Barton ve ardından Henry Lello’nun da etkisi olmuştu. İngiliz Kraliçesi I. Elizabeth’in gönderdiği, üzerinde çalar saat olan büyük bir orgu sarayda kurdurarak hayranlıkla dinlediği bilinmektedir. Aynı şekilde Fransız elçisi François Savary de Brèves de Fransa ile ilişkilerde önemli rol oynadı. Erdel meselesine dair raporları da okumuş, barış teklifleri arasında yer alan Erdel’in Habsburglara terkine şiddetle karşı çıkmış, buradaki eski statünün sürmesini arzuladığını bildirmişti.

Sipahiler Ayaklanıp Padişahı Tehdit Ettiler

III. Mehmet’in annesinin vesayetine itiraz edememesi, haremin devlet yönetimindeki etkinliğini artırırken devlet bürokrasisindeki çekişme de yönetim zafiyetine yol açtı. Yetki sınırlarının aşımı, nüfuz istismarına neden olurken Yemişçi Hasan Paşa’nın Şeyhülislam Sunullah Efendi ile çekişmeye girerek ulema tayinlerine karışması, birçok kimsenin yerini değiştirmesi ve büyük ilmiye makamlarına yeni tayinler yapması devletin ahengini bütünüyle bozdu. Pek çok karışıklığın olduğu bu dönemde, sipahilerle yeniçeriler arasında eskiye uzanan çekişme de görünür hâle geldi. Kaymakam Saatçi Hasan Paşa yeniçerileri, Şeyhülislam Sunullah Efendi de sipahileri destekliyordu. Bu çekişmeden Şeyhülislam Sunullah Efendi galip çıktı ve Saatçi Hasan Paşa görevden alındı. Saatçi Hasan Paşa’nın görevden alınması sipahilerin tepkilerini bir adım daha ileri taşıyarak padişahı ayak divanına davet etmelerine neden oldu. Padişah III. Mehmet, annesinin tesirinde olmadığını göstermek istercesine fazla tereddüt etmeden bu isteği kabul etti. Padişahın korkmadan sipahilerin karşısına çıkması beklenmeyen bir durumdu. Sipahiler burada bazı devlet adamlarının uygulamalarından duydukları rahatsızlığı ilettiler. Aynı şekilde Safiye Sultan’ın devlet işlerinden elini çekmesini istediler. Padişah olaylardan Saatçi Hasan Paşa’yı sorumlu tutunca Saatçi Hasan Paşa kendisini savunmak için Safiye Sultan’ın ve kapı ağasının mektuplarını göstererek kendisini kurtardı. Bu durum karşısında ne diyeceğini bilemeyen III. Mehmet, sipahilere devlet işlerine başvezirden başka kimsenin karışmayacağı sözünü verdi. Fakat askerler bu söze itimat etmedi. Safiye Sultan’ın saraydan uzaklaştırılmasını ve diğer devlet adamlarının kendilerine teslim edilmesini istediler. İstekleri yerine getirilmediği takdirde, onu tahttan indirip yerine oğlunu getireceklerini söylediler. Korkuya kapılan III. Mehmet, 6 Ocak 1603 tarihinde Kapıağası Gazanfer Ağa ile Darüssaade Ağası Osman Ağa’yı huzuruna getirtip büyük bir üzüntüyle boyunlarını vurdurdu ve askere teslim etti; annesinin sürgüne yollanmasını ise önledi.

Yürütme ve Yargı Organları Birbirine Girdi

Macaristan cephesinden dönüşünde İstanbul’daki gelişmeleri öğrenen Başvezir Yemişçi Hasan Paşa, nişanlısı Ayşe Sultan’ın sarayına gittiğinde onun geldiğini haber alan Şeyhülislam Sunullah Efendi idamı için fetva verdi. Başvezir hakkında verilen idam kararına III. Mehmet karşı çıktı. Bunun üzerine sipahiler At Meydanı’na gidip Ayşe Sultan’ın sarayının önünde toplandılar. Ancak bir sonuç alamayınca dağıldılar. Hakkında alınan idam kararı üzerine Başvezir Yemişçi Hasan Paşa, yeniçerilere sığındı. III. Mehmet’e bir mektup gönderip olayların Sunullah Efendi’nin hilafet makamına göz dikmesi nedeniyle çıktığını ileri sürdü. Bu nedenle Sunullah Efendi’nin idam edilmesini veya sürgün edilmesini talep etti. Sadaret kaymakamı olan Güzelce Mahmut Paşa’nın da isyandaki rolü dolayısıyla idamını istedi. III. Mehmet, Başvezir Yemişçi Hasan Paşa’nın talebi doğrultusunda Şeyhülislam Sunullah Efendi’yi görevden alındı. Ayaklanan sipahilerin elebaşıları yakalanıp idam edildi. Böylece Yemişçi Hasan Paşa devlet yönetiminde rakipsiz kaldı. Yemişçi Hasan Paşa, rakiplerini sindirdikten sonra ileride kendisine rakip olabilecek kişileri devlet görevinden uzaklaştırmaya başladı. Hatta bazılarını öldürttü. Teşebbüsünde o kadar ileri gitti ki III. Mehmet’i tamamen kendisine mahkûm etmek için Safiye Sultan’ı da devre dışı bırakmaya çalıştı. Yemişçi Hasan Paşa’nın anne ile oğlu arasına girmeye çalışması 16 Ekim 1603’te idam edilmesiyle sonuçlandı. Yerine de Mısır’da bulunan Malkoç Ali Paşa getirildi.

Oğlu Mahmut’u Boğdurttu, Altı Ay Sonra Vefat Etti

Saray içi dengelerin altüst olduğu ve devlet düzeninin bozulduğu bu dönemde, III. Mehmet, sipahilerin kendisini tahttan indirip yerine oğlunu geçirecekleri tehdidini ciddiye aldı. Bu nedenle önce halk arasında sefere çıkacağı söylentisini yaydı. Ardından oğlu Mahmut’u boğdurdu. Bu olayda annesi Safiye Sultan’ın da etkisi vardı. Çünkü Safiye Sultan, Şehzade Mahmut’un annesini sevmiyordu. Hatta Mahmut boğdurulmadan önce, iki gün falakaya yatırıldı ve babası aleyhine faaliyette bulunup bulunmadığı sorgulandı. Ayrıca Şehzade Mahmut’un annesi ve 30 kadar hizmetçisi de Haziran 1603’te denize atılarak boğuldu. Tahta çıkarken kardeşlerinin boğulması gibi, III. Mehmet’in ömrünün sonunda da oğlunu boğdurması iyice içine kapanmasına neden oldu. Arka arkaya gelen elim olaylar nedeniyle düşünce sağlığını yitirdi ve melankolik bir ruh hâline büründü. İran cephesinden gelen kötü haberlerle daha da sarsıldı. Ruh hâlindeki bozulma mide rahatsızlığını iyice artırdı ve 20 Aralık 1603’te vefat etti. 8 yıl Osmanlı Devleti’ni yöneten III. Mehmet’in cenazesi babası gibi Ayasofya Camii avlusuna defnedildi. Entelektüel bir kimliğe sahip olan, kendisine sunulan edebî eserleri ilgiyle okuyan, Adlî mahlasıyla iyi şiirler yazan III. Mehmet döneminin önemli şairleri Baki ve Nev’î idi. Ayrıca Selanikî, Mustafa Ali, Hoca Sadettin Efendi gibi tarihçiler de dönemin önemli kişileriydi. Beş oğlundan ikisi (Selim ve Cihangir) küçük yaşta ölmüştür. İdam ettirdiği Mahmut’un dışında diğer iki oğlu Ahmet ve Mustafa tahta çıkmıştır.

Kaynak: Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar, Hasan Yılmaz, Elips Kitap, 1. Baskı Mayıs 2015, Ankara.