III. Murat

4 Temmuz 1546’da Manisa’da doğdu. İlk eğitimini Manisa Sarayı’nda aldı. Küçük yaşta Aydın sancak beyliğine gönderildi. Babası II. Selim’in Konya sancak beyi olması üzerine o da 1558 yılında Akşehir sancak beyi oldu. Babasının, amcası Bayezid ile Konya Ovası’nda savaştığı sırada, o da Konya’nın korunması görevini üstlendi. Kanuni Sultan Süleyman’ın sevdiği torunlarından olan III. Murat’ın talihi, babasının talihiyle birlikte parladı. Kanuni’nin hayatının son günlerinde İstanbul’a yakın olması için II. Selim’in Kütahya valisi olmasının ardından Murat da Mart 1562’de Saruhan sancak beyliğine gönderildi ve hükümdarlık görevini üstlenene kadar burada görev yaptı. III. Murat, Manisa’da 12 yıl sancak beyliği yaptı. Uzun süre bağlı kalacağı eşi Arnavut asıllı Safiye Sultan ile burada iken tanıştırıldı ve ondan olan oğlu III. Mehmet 1566’da dünyaya geldi. Ayrıca diğer oğlu Mahmut, kızları Ayşe ve Fatma da burada doğdu. Osmanlı sarayının tek vârisi olmanın keyfini çıkartan III. Murat, şehzadelik yıllarında idari işlere pek karışmadı. Zamanını Manisa yaylalarında eğlenerek ve avlanarak geçirdi. Bu arada şehirde Muradiye Camii’nin inşasını başlattı.

Tahta Çıkması İçin Sokollu Mehmet Paşa Haber Gönderdi

Babası II. Selim’in beklenmedik bir zamanda vefat etmesi üzerine, 22 Aralık 1574’te tahta çıktı. Tahta çıktığı gün kardeşleri Osman, Mustafa, Süleyman, Cihangir ve Abdullah’ı boğdurarak babası II. Selim ile birlikte Ayasofya Camii avlusunda yaptırılan türbeye defnettirdi.

Kâbe’nin Duvarlarını Tamir Ettirdi

III. Murat hükümdarlık görevini üstlendikten sonra Kâbe’nin duvarlarının tamir edilmesini emretti. İlk cuma namazını Ayasofya Camii’nde kıldıktan sonra 5 Ocak 1575’te Eyüp Sultan Türbesi’nde kılıç kuşandı. Babasının aksine, devlet gücünü eline alması yönünde çevresinden yapılan telkinler nedeniyle, hükümdarlığının ilk yıllarında Sokollu Mehmet Paşa’ya karşı ön yargılı davrandı. Özellikle Şemsî Ahmet Paşa ve Darüssaade Ağası Gazanfer Ağa onu bu yolda tesir altına aldı. Buna rağmen Sokollu’yu görevde bırakarak, tecrübesinden faydalandı ancak zamanla gücünü zayıflattı ve onu etkisizleştirdi. Tarihçiler, Sokollu Mehmet Paşa hakkında güvensizlik telkin eden ve devlet işleriyle bizzat ilgilenmesinin lüzumunu belirten saray görevlisinin Şemsi Ahmet Paşa olduğunu ve bu kişinin sarayda rüşvet yolunu açtığını ve hükümdarı da rüşvete alıştırdığını iddia etmişlerdir. Bu arada sarayı idare eden kadının Canfeda Hatun olduğu ve kardeşi Divane İbrahim Paşa ile birlikte saray çalışanlarına çok baskı yaptıklarını, bundan dolayı halkın bu kişileri sevmedikleri de belirtilmiştir. III. Murat üzerinde etkisi olan diğer kişiler ise Babüssaade Ağası Gazanfer Ağa, valide sultan ve haseki sultan, İsmihan ve Fatma sultanlarla İbrahim Paşa ile evlendirilen Ayşe Sultan idi. Padişah ve hükûmet nezdinde nüfuz sahibi olanlar arasında Vekilharç Raziye Kadın ile Yahudi Kira Kadın da vardır. Şehzadeliği sırasında gördüğü bir rüyayı tabir ederek itimadını kazanan Halveti şeyhi Şüca, tahta çıkışının ardından hünkâr şeyhi olarak hem sarayda hem halk arasında itibar kazanmış, iş takibi dolayısıyla rüşvet aldığı, büyük servet topladığı söylentileri yayılmıştır.

İlk Seferini İran’a Yaptırdı

III. Murat tahta çıktıktan sonra, kendinden önce yapılan anlaşmaları yeniledi. Bu arada 1576 yılında zehirlenerek öldürülen I. Tahmasb’ın ardından İran’da çıkan karışıklıkların Anadolu’yu da etkilemesi üzerine, İran’a sefer kararı aldı. Ancak seferin kimin komutasında yapılacağı krize neden oldu. Lala Mustafa Paşa ve Koca Sinan Paşa arasındaki komutanlık çekişmesi nedeniyle Lala Mustafa Paşa, Gürcistan üzerinden Şirvan’ın fethiyle görevlendirilirken Sinan Paşa da vezirlikten azledildi. İran’a yapılan seferde, Osmanlı kuvvetleri Çıldır Gölü civarında Safevîler’i yenilgiye uğratarak Gürcistan’a girdi. Ardından Koyun Geçidi adlı yerde ikinci defa Safevîler’i dağıttı ve Şirvan kesimindeki şehirleri teker teker ele geçirdi. Lala Mustafa Paşa, 1579 yılında İran’a ikinci bir harekât yaparak bir yıl önce alınan yerlere konuşlandırılan Osmanlı kuvvetlerinin tutunmasını sağladı.

Sokollu Mehmet Paşa Suikast Sonucu Öldürüldü

Lala Mustafa Paşa, sefer sonunda kışı geçirmek amacıyla Erzurum’a döndüğü sırada, 11 Ekim 1579’da Sokollu Mehmet Paşa, bir suikast sonucu vefat etti. Sokollu Mehmet Paşa’yı saraydaki rakiplerinin öldürttüğü ve Padişah III. Murat’tan kuvvet aldıkları iddia edilse de kimin öldürdüğüne dair somut bir veriye ulaşılamadı. Sokollu’nun ölümünden sonra yerine, ona karşı olduğu bilinen Semiz Ahmet Paşa getirildi. İran seferinde elde ettiği başarıların kendisine sadrazamlık yolunu açacağını düşünen Lala Mustafa Paşa ise azledilerek İstanbul’a çağrıldı, yerine amansız rakibi Koca Sinan Paşa gönderildi.

Saray İçi İktidar Mücadelesi Başladı

Sokollu Mehmet Paşa’nın önemli bir denge olduğu, vefatından kısa süre sonra anlaşıldı. Çünkü yerine getirilen Semiz Ahmet Paşa kısa süre sonra vefat edince yerine kimin geleceği tam bir çekişme konusu oldu. Lala Mustafa Paşa ve Koca Sinan Paşa arasındaki çekişmeye saraydaki taraftarları da katılınca III. Murat, Lala Mustafa Paşa’yı “vekil-i saltanat” unvanıyla sadaret kaymakamı yaptı. Böylece seferdeki Sinan Paşa’yı da bir bakıma kollamış oldu. III. Murat’ı içine düştüğü zor durumdan Lala Mustafa Paşa’nın 7 Ağustos 1580’de ani ölümü kurtardı.

Devlete Başvezir Dayanmıyor

Lala Mustafa Paşa’nın vefatı üzerine, Safevîler ile barış görüşmelerini yürütmek üzere başvezirlik görevine getirilen Sinan Paşa İran’a gitti. Gelişinden kısa süre sonra III. Murat, oğlu Mehmet için, 1582 yılında devletin bütün ihtişamının halka gösterileceği görkemli bir sünnet töreni düzenledi. Günlerce süren bu törenden sonra İran seferi sırasında önemli bir iş yapmadığı gerekçesiyle Sinan Paşa’yı azletti. Azlin esas sebebi ise Sinan Paşa’nın padişahın sefere çıkması gerektiğini söylemesi idi. Sinan Paşa’nın bu isteğinden rahatsız olan saray kadınları, aleyhine kulis faaliyeti başlatmış ve görevden alınmasını sağlamışlardı. III. Murat, Sinan Paşa’nın yerine 24 Aralık 1582’de kardeşi Fatma Sultan’ın kocası Vezir Siyavuş Paşa’yı getirirken İran’da savaşan orduların başına da Ferhat Paşa’yı tayin etti. Bu arada Ferhat Paşa, savaş hattına ulaşmadan önce Şirvan’ı ele geçirmekle görevlendirilen Özdemiroğlu Osman Paşa, başarılarıyla sarayın dikkatini çekti. Zira Özdemiroğlu Osman Paşa, Safevî kuvvetlerini yenip Şirvan’ı Osmanlı hâkimiyetine aldıktan sonra, Kefe’ye hareket edip Kırım Hanlığı’na İslam Giray’ı getirmişti. Kazandığı bu başarı önce sarayda ikinci vezirliğe yükselmesine, ardından da 28 Temmuz 1584’te başvezirliğe getirilmesine yol açtı. Osman Paşa, başvezir olduktan sonra Nisan 1585’te Tebriz’in Safevîler’den kurtarılmasıyla görevlendirildi. Eylül 1585’te Tebriz’i ele geçiren Osman Paşa, şehrin kontrolünü sağlamakta güçlük çektiği bir sırada hastalanarak 30 Ekim 1585’te vefat etti. Bu arada İran seferi komutanlığına atanan Ferhat Paşa, Osman Paşa’nın vefatı üzerine on bir ay boyunca Safevî kuvvetlerinin işgali altındaki Tebriz’e yöneldi. Ferhat Paşa’nın şehre yönelmesi işgali sona erdirdi. Ferhat Paşa, Tebriz’den sonra Ağustos 1588’de Gence’ye yöneldi. Aynı tarihte Safevî tahtına çıkan Şah Abbas, bu harekât karşısında zor durumda kaldı. Bunun üzerine Şah Abbas, Haydar Mirza’yı kalabalık bir elçilik heyetiyle 18 Ocak 1590’da İstanbul’a gönderdi ve fethedilen ülkelerin Osmanlıların tasarrufunda kalması şartıyla anlaşma yapıldı. Böylece 12 yıl süren yıpratıcı İran Savaşı sona erdi.

Nurbanu Sultan’ın Ölümüyle Saray İçi Dengeler Değişti

Saray kadınlarının söylentilerine fazlasıyla kulak veren III. Murat, annesi Nurbanu Sultan’ın 7 Aralık 1583’te ölümüyle sarsıldı. Zira Nurbanu Sultan’ın ölümüyle geride nüfuzlu şahsiyet olarak Safiye Sultan ve Harem Kethüdası Canfeda Hatun kalmıştı. Nurbanu Sultan, oğlunun Safiye Sultan’a olan ilgisini azaltmak için ona çeşitli cariyeler sunmuş ve Murat’ın iki yıl kadar süren haremine karşı olan ilgisizliğini gidermişti. Zira Şehzade Mahmut’un 1581 yılında ölümüyle geride bir tek şehzade Mehmet kalmıştı. Bu durum şehzadeye bir şey olması hâlinde önemli bir krize yol açabilirdi. Saltanatın devamı için Mehmet’e yeni erkek kardeşler gerekiyordu. Bunun gerçekleşmesiyle saraydaki endişeler sona erdi. Ardından III. Murat taht vârisi sıfatıyla oğlu Mehmet’i, 17 Aralık 1583’te sancak beyi olarak Manisa’ya gönderdi.

İran Savaşı Ekonomiyi Sarstı

12 yıl süren Osmanlı-Safevî Savaşı, saray dengelerini sarstığı gibi, ekonomiye de büyük darbe indirdi. Züyuf akçe denilen değeri düşürülmüş para yüzünden kapıkulu askerleri İstanbul’da ayaklanarak paranın ayarı ile oynadığını iddia ettikleri Rumeli Beylerbeyi Mehmet Paşa ve Başdefterdar Mahmut Efendi’nin cezalandırılmasını istediler. Asiler, istekleri karşısında III. Murat’ın tereddüde düşmesi üzerine tahttan indirmekle tehdit ettiler. III. Murat, 2 Nisan 1589’da Beylerbeyi Mehmet Paşa ve Başdefterdar Mahmut Efendi’yi idam ettirdi. Ardından Sadrazam Siyavuş Paşa ve Şeyhülislam Müeyyedzade Abdülkadir Şeyhi Efendi’nin de içinde bulunduğu üst düzey yöneticileri azletti. Bu durum, ordu ile saray arasında ciddi bir kırılmaya neden oldu. Askerler, bu ayaklanma ile istediklerini almanın şımarıklığına sürüklendi.

Özbeklerle İttifak Arandı

Uzun süren Osmanlı-Safevî Savaşı nedeniyle, Topkapı Sarayı kendine müttefikler aradı. Bu sırada Özbek Hanı Abdullah Han ile ilişki kuruldu. Rusların 1552’de Kazan Hanlığı’nı yıkarak Kazan’ı ele geçirmeleri ve 1555’te Astrahan Hanlığını ortadan kaldırıp Astrahan’ı ele geçirmeleri ile tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Bunu 1572’de Kasım Hanlığı’nın yıkılması takip etti. Ruslar bir yandan Kafkaslar’a, diğer yandan Güney Sibirya’ya yönelmişti. Bu nedenle Osmanlı Devleti ile Özbek Hanlığı diplomatik ilişki kurma ihtiyacı duydu. Ağustos 1587’de İstanbul’a gelen Özbek ve Nogay elçileri, Astrahan’da yerleşen Rusların arz ettiği tehlikeyi anlatarak ortak bir harekâtta bulunmayı teklif ettiler. Rusların, Kırım Hanlığı’na yönelik niyetleri yeni bir Astrahan seferini gündeme getirdiyse de Batı’daki gelişmeler buna imkân vermedi.

İngilizlerle İlişkiler Başladı

16. yüzyılın son çeyreğinde, İngiltere ile olan ilişkilere önem verildi. Açık denizlerde büyük gelişme gösteren İspanyol ve Portekizlere karşı ittifak arayışında olan Osmanlı Devleti, Mart 1579’da bir İngiliz tüccarına ticari ayrıcalık tanıdı. Bu ayrıcalık Mayıs 1580’de bütün İngiliz tacirlerine tanındı. Osmanlı-İngiliz ilişkilerinde, İngiliz tüccarlara ticari ayrıcalık tanınmasında Hoca Sadettin Efendi’nin büyük rolü oldu. Bu arada III. Murat ile Kraliçe I. Elizabeth arasında resmî yazışmalar yapıldı. Özellikle İspanya’ya karşı ortak bir harekât planlandı. Osmanlılar, İngilizleri Lutherian mezhebinden olmakla kendi dinî anlayışlarına yakın bulduklarını söylüyorlardı.

Fas’ta Portekizliler Hezimete Uğratıldı

16. yüzyılın son çeyreğindeki bir önemli gelişme de İspanya ve Portekiz’in Fas üzerinde nüfuz mücadelesine girişmesi oldu. Osmanlı Devleti, Cezayir Beylerbeyi Hasan Paşa vasıtasıyla Fas Sultanı Abdülmelik b. Muhammed’e destek verdi. Abdülmelik’in yerine geçmek isteyen Mevla Muhammed el-Mütevekkil de Portekiz kralından yardım istedi. Ayrıca papalık, Fransa ve İspanya kuvvetlerini de Portekiz kralına yardıma gönderdi. Osmanlı ve Fas kuvvetleri 1578’de Kasrülkebir’de Portekiz kralı liderliğindeki haçlı kuvvetlerini hezimete uğrattı. Portekiz kralı savaş alanında öldü. Osmanlı Devleti, Fas’ta elde ettiği nüfuzu, sadece Kuzey Afrika’nın uzak kıyılarında değil aynı zamanda iç kesimlerine yaydı. Elçi göndererek itaat arz eden Bornu Hâkimi Melik İdris Elevma’nın ülkesiyle komşu olan Fizan’a ve diğer sancak beylerine, Osmanlı ile dost kalmaları telkin edildi.

Batı’da 15 Yıl Savaşları Sürerken Vefat Etti

III. Murat döneminde Osmanlı’nın en uzun savaşı, Batı’da Habsburg Hanedanı ile başlatılan savaş oldu. Batı literatüründe “15 Yıl Savaşları” veya “Uzun Savaşlar” diye geçen bu savaşları başlatan Habsburg Hanedanı oldu. Uzun süren bu savaşlar, Osmanlı Devleti’nin klasik devlet yapısında büyük bir sarsıntıya yol açtı. Bosna’yı kendi topraklarının bir parçası kabul eden Habsburg Hanedanı ile savaş, Bosna sınırlarındaki olaylarla başladı. 20 Haziran 1593’te Bosna’da bulunan Osmanlı kuvvetleri, Avusturya kuvvetleri karşısında hezimete uğradı. Bunun üzerine Koca Sinan Paşa’nın ısrarı ile Avusturya’ya karşı savaş ilan edildi. Savaş ilk başlarda olumlu gelişse de zaman içinde Osmanlı’nın aleyhine oldu. Sinan Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri Avusturya kuvvetlerine bazı kaleleri kaptırdı. Bunun üzerine Sinan Paşa, karşı saldırı başlatarak 27 Eylül 1594’te Yanıkkalesi’ni ele geçirdi. Papa Kalesi de alındı, Kornom kuşatıldı. Sinan Paşa, savaşın bittiğini düşünerek Belgrat’a döndüğünde Erdel, Eflak ve Boğdan voyvodaları, aralarında ittifak kurarak saldırı başlattılar. Eflak ordusu Ocak 1595’te İbrail Kalesi’ni yakıp Silistre’ye kadar uzandı. Henüz savaş sona ermemişken III. Murat, yakalandığı şiddetli hastalıktan kurtulamayarak 16 Ocak 1595’te vefat etti. Naaşı, babasının yanına, Ayasofya Camii’nin avlusuna defnedildi.

49 Çocuğu Vardı

Vefatı sırasında 49 çocuğunun hayatta olduğu ve cariyelerinin yedisinin hamile olduğu tarih kayıtlarına geçmiştir. Zevke düşkün olup musiki ve raksı sevdiği, etrafına musikişinaslar, rakkaslar, maskaralar, cüceler topladığı bilinen III. Murat, sevdiği kadınlarına, çocuklarına ve onların hocalarına karşı cömert, neşeli, halim selim tabiatlı biri olarak anlatılmıştır. Dönemin kayıtlarında, onun bu yaşam biçimi, hükümdarlık anlayışı eleştirilmiş ve devletin çöküşünün III. Murat döneminde başladığı belirtilmiştir. Devlet teamüllerine aykırı görevlendirmeler yaptığı, rüşvet karşılığında saray mensuplarının devlet memuriyeti dağıttıkları belirtilmiştir. Ayrıca tımar sisteminin bozulmasıyla halkın köyleri boşaltarak üretimden çekildiği, devlet kapısından geçinen insanların sayısının çok arttığı ve bu nedenle maaş ödemelerinde büyük sıkıntı çekildiği kaydedilmiştir. Bu durumun en önemli nedeni ise İran ve Avusturya ile yapılan uzun savaşlardır.

Tarihe Meraklıydı

Döneminin gelişmelerinden haber almayı sevdiği belirtilen III. Murat’ın, dünya tarihiyle ilgili yaptırdığı tercümelerden her şeyi öğrenmek isteyen bir kişiliğe sahip olduğu sonucu çıkartılmıştır. Özellikle, Amerika’nın İspanyollar tarafından keşfine dair Mehmet Suudi’nin “Tûrîh-i Hind-i Garbi” adlı eseri yanında Feridun Ahmet Bey’in hazırlattığı Fransa tarihi, Seyfi Çelebi’nin Asya hanlıklarıyla ilgili eseri bunlar arasında sayılabilir. Astronomiye ilgi duyan, rasathane yapımına izin veren, âlimlerle bir arada olmaktan zevk alan III. Murat’ın, büyük dedesi Kanuni Sultan Süleyman gibi adalete önem verdiği, kıyafet değiştirerek sokağa çıkıp denetleme yaptığı da kaydedilmiştir.

O da İyi Bir Şairdi

III. Murat, “Muradî” mahlasıyla dinî ve tasavvufi şiirler kaleme almıştır. Şiirleri bazı mecmua ve tezkirelerde yayımlanmıştır. III. Murat’ın Arapça ve Farsça yazdığı şiirlere, çeşitli kütüphanelerde bulunan müstakil divanlarda rastlanmıştır. III. Murat ayrıca hat sanatıyla da ilgilenmiştir. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde kendi hattıyla ince ta’lik eserleri vardır. III. Murat’ın en önemli eseri, şehzadeliği döneminde inşa ettirdiği Manisa’daki mescidinin yerindeki külliyedir. Planları Mimar Sinan tarafından hazırlanan bu külliyenin cami kısmı 1586’da, medrese, imaret, han ve tabhane ise 1592-93’te tamamlanmıştır. Yine onun adına Mora’da Modon Kalesi içindeki cami ile Navarin’de bugün hâlâ ayakta duran caminin yaptırıldığı bilinmektedir. Ayrıca Topkapı Sarayı’ndaki inşaat, Ayasofya Camii’nin kuzeyindeki iki minare ile minber, kürsü ve mahfil ilavesi, caminin içine şadırvan yapılması, Fethiye Camii’nin kiliseden tebdili ve Beşiktaş’taki Yahya Efendi Türbesi’nin binası da onun faaliyetlerindendir.

Kaynak: Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar, Hasan Yılmaz, Elips Kitap, 1. Baskı Mayıs 2015, Ankara.