Orhan Gazi

Osmanlı İmparatorluğunun ikinci padişahı olan Orhan Bey, Osmanlı Beyliği’nin kurucusu Osman Gazi ve Malhun Hatun’un oğludur. 1281 yılında Söğüt’te doğan Orhan Bey, babasının vefatı üzerine 1324 yılında devletin başına geçmiştir. Osmanoğulları’nın en uzun ömürlüsü olan Orhan Bey’in çocukluğu ve gençliği, Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarına denk geldi. Osmanlı tarihlerinde adının ilk geçişi 1298 yılında Yarhisar tekfurunun kızı Nilüfer Hatun ile evlenmesi nedeniyle olmuştur. 1300 yılında Köprühisar’ın ele geçirilmesinde bulunmuş ve ilk idari görevini de Karacahisar uç beyi olarak üstlenmiştir. Osman Bey, oğlunun emrine, beylerbeyi anlamında “emir-i kebir” rütbesi ile küçük bir beylik ordusu vermiş ve Orhan Bey, Osmanlı Beyliği’nin büyüme yıllarında ordusuyla birlikte babasının yanında seferlere katılmıştır. Osman Bey, vefatından önce beyliğin yönetimini Orhan Bey’e bırakmıştır. Orhan Bey, babasının Şubat 1324’te vefat etmesinin ardından, kardeşlerinin de onayıyla aynı tarihte beyliğin başına geçmiştir. Orhan Bey’e, bey olduktan sonra “şücaeddin”, “ihtiyareddin” ve “seyfeddin” unvanları verilmiştir. Günümüzde imza yerine geçen tuğrayı ilk kullanan padişah da Orhan Bey’dir.

Beylikten Devlete Geçildi

Orhan Bey, Anadolu’daki diğer beylikler gibi, beyliğinin ilk yıllarında kendini İran’da kurulu bulunan İlhanlılar’a bağlı sayıp yıllık vergi ödemiştir. Aynı süreçte, devletin sınırlarını Bizans’a doğru genişletmeyi hedeflemiştir. Orhan Bey 1321 yılında Mudanya’yı fethederek Osmanlı Beyliği’nin sınırlarını Marmara Denizi kıyısına ulaştırmıştır. 1321 ve 1326 yılları arasındaki 5 yıllık süreçte, Konur Alp, Batı Karadeniz dolaylarına; Akça Koca, İzmit dolaylarına; Abdurrahman Gazi, Yalova dolaylarına akınlar yaparak Yalova, Akyazı, Mudurnu, Pazaryeri, Sapanca, Kandıra, Samandıra Osmanlı topraklarına katılmıştır. Babası vefat etmeden önce Bursa’yı işgal eden Orhan Gazi, babasının vefatından sonra Bursa’ya ablukayı sıkılaştırmış ve 1326 yılında şehrin fethini gerçekleştirmiştir. Bursa’yı fethetmeden önce Orhaneli Kalesi’ni alan Orhan Bey, sonra Pınarbaşı mevkisinde karargâh kurmuştur. Fakat Köse Mihal Bey’in diplomatik çabaları sonucu kale muhafızı Evranos kaleyi anlaşma yoluyla, 6 Nisan 1326’da savaşsız teslim etmiştir. Orhan Gazi’nin Bursa Tekfuru Evranos ile yaptığı anlaşmada şu hükümler yer almıştır:

1- Şehre giren Osmanlı askerleri halka zarar vermeyecek (yağma olmayacak, esir alınmayacak).

2- Halktan şehri terk etmek isteyenler mallarıyla Osmanlı askerlerinin himayesinde şehri terk edecek.

3- Teslimde, Orhan Bey’e 30.000 altın ödenecek. Bursa’nın fethi, çeyrek yüzyıldır işgal altında olan ve Bizans için kutsal kabul edilen İznik’in de direncini kırdı. Bizans İmparatoru III. Andronikos Paleologos, Gebze önünde bugün Eskihisar Geçidi’nde denizi geçip abluka altındaki İznik’i kurtarmaya karar verdi. İmparator, bu amaçla 1328 yılında Anadolu sahilinde Bizans’a ait Kapıdağı ve sahildeki Karabiga’ya giderek Karesi Beyi Demirhan ile anlaşma yapmıştı. Bu, Osmanlı Beyliği’ne karşı bir ittifak anlaşması idi. Bizans imparatoru, Orhan Bey üzerine yürümeden önce Kocaeli valisini yanına çağırarak Türklerin savaş taktikleri ve yetenekleri konusunda bilgi aldı. Kocaeli valisi, imparatoru bu savaşa teşvik etti. Osmanlı Beyliği ile Bizans İmparatorluğu arasında gerçekleşen ve 1 Haziran 1329’da başlayan Pelekanon Savaşı, ikinci günün sonunda Bizans kuvvetlerinin bozgunuyla sonuçlandı. Kazanılan zaferden sonra Osmanlı Beyliği bütün Kocaeli çevresini ele geçirirken, İznik’in de direnişi kırıldı ve iki yıl sonra teslim olmak zorunda kaldı.

Bizans’ı Haraca Bağladı

Anadolu’nun yükselen gücü hâline gelen Orhan Bey, kendisi gibi Bizanslılarla savaş hâlinde olan Aydınoğlu Umur Bey ile de yakın ilişkiler kurdu. Orhan Bey, Umur Bey ile 1330 yılında bugünkü Saruhan’da buluşarak Bizans’a karşı üçlü ittifaka imza attı. Alınan bu karardan sonra, Anadolu’dan gazilerin akın yolunu kesen Gelibolu Kalesi’ne Aydınoğulları, Saruhanoğulları ve Osmanoğulları Beyliği birlikte sefer yaptılar. Güney Marmara’nın ele geçirilmesinden sonra uç beyleri Konur Alp, Gazi Abdurrahman ve Akça Koca, İstanbul ile Bolu arasındaki bölgeyi tümüyle Osmanlı topraklarına katmak için seferlerini sıklaştırdılar ve Üsküdar’a kadar bölgeyi Osmanlı topraklarına kattılar. 1333 yazında III. Andronikos, Orhan Bey’in büyük bir ordu ile İzmit’i kuşattığı haberini aldı. İmparator, ordusuyla İzmit’in yardımına koşmak için filosuyla İstanbul’dan yola çıktığında Orhan bir elçi heyeti göndererek, anlaşmaya razı olduğu takdirde savaştan çekileceğini fakat savaşmak isterse buna hazır olduğunu bildirdi. İmparator barışa razı oldu. Anlaşmaya göre Orhan, imparatorun dostu olacak ve Bizans’a tabi şehirlere karşı düşmanca hareketlere girişmeyecekti. Karşılıklı değerli hediyeler gönderildi. Ağustos 1333’te İzmit önünde yapılan antlaşmaya göre imparator, İzmit kuşatmasından vazgeçmesi karşılığında Orhan’a yılda 12 bin altın ödemeyi kabul etti. Böylece Bizans, Osmanlı Devleti’nin haraçgüzarı hâline geldi. Orhan Bey, İzmit’i ele geçirmek için aradığı fırsatı Bizans imparatorunun 1337 yılında Arnavutluk’ta çıkan isyanı bastırmak için sefere çıkması üzerine yakaladı. Topladığı kuvvetlerle dört yıl aradan sonra İzmit’i tekrar kuşatan Orhan Bey, kısa sürede şehri teslim aldı. İznik’te yapıldığı gibi, şehir ele geçirildikten sonra ilk iş olarak kiliseler mescide çevrildi, bir kilise de medrese için ayrıldı.

Devleti Yeniden Teşkilatlandırdı

Türklerde, mülk, hükümdar ailesinin malı sayıldığı için, Hunlardan bu tarafa ele geçirilen topraklar hükümdar ailesi arasında paylaştırılıyordu. Selçuklular’ın da devam ettirdiği bu geleneği, Anadolu beylikleri de devam ettirdi. Orhan Bey de bu geleneğe uyarak sahip olduğu toprakların yönetimini aile bireyleri arasında paylaştırdı. Hükümdar, ulubey unvanı ile bütün beyliğin yüksek sahibi sayılırdı. Orhan Bey İzmit’in fethinden sonra ülkesini yeni baştan teşkilatlandırdı. Büyük oğlu Süleyman’a İzmit’in; ikinci oğlu Murat’a Bursa sancağının yönetimini verdi. Bölgeye “Bey Sancağı” adı verildi. Eskişehir yakınında ilk payitaht Karacahisar’a da amcasının oğlu Gündüz Alp’i tayin etti. Orhan Gazi kendi vilayetlerinin “ulubey”i oldu. Süleyman Paşa, İzmit ucundan doğuda Taraklı Yenicesi, Göynük ve Mudurnu’yu doğrudan Osmanlı idaresi altına aldı. İpek Yolu üzerindeki bu kasabalar önemliydi. Süleyman Paşa bu kasabalarda yaşayan halka adil davrandı. Yörenin yerli Rum halkı, Türklerden gördükleri adaletten etkilenerek Müslüman oldu. Rumca bilen bu mühtedileri Yıldırım Bayezid, daha sonra İstanbul’da kurulan Müslüman mahallelerine yerleştirdi. 

İstanbul’u Fethetmek İstedi

İstanbul’u fethetmek isteyen ilk Türk hükümdar Orhan Bey oldu. Bizans imparatorunun Edirne’de bulunduğu 1337 yılının yaz ayları sonunda 36 gemilik bir donanma ile İstanbul yakınlarına bir çıkarma yaptı. Olay İstanbul’da panik yaratsa da bu çıkarma gözdağı vermek amaçlıydı. Bu arada Osmanlı Beyliği’nin bölgesinde güçlenmesi, Kütahya merkezli Germiyan Beyliği ile aralarındaki rekabeti artırdı. Germiyan beyleri bütün Batı Anadolu beyleri üzerinde egemenlik iddiasındaydı. Osman ve Orhan devrinde Germiyan Beyliği, I. Yakup idaresinde en güçlü dönemini yaşıyordu. Osmanlı Beyliği, Germiyan Beyliği’nin Bizans topraklarında akınına engel oluyordu. Bizans, Germiyan akınlarından korunmak için Yakup’a yıllık 100 bin dinar haraç ödüyordu. Germiyan Beyliği’nin rolünü Osmanlı Beyliği üzerine almıştı. Diğer yandan Balıkesir ve Çanakkale’yi içine alan topraklarda egemen olan Karesioğulları da Bizans’a karşı gazaya devam etmek için güçlü Osmanlı Beyliği ile birleşmek istiyordu. Karesioğulları gazileri, Orhan’ın yanına sığınan Demirhan’ın küçük oğlu Dursun’u, bu amaçla desteklemeye karar verdiler. Hacı İlbey ile Karesioğulları ileri gelenleri, Demirhan’ın 1335 yılındaki ölümünden sonra Dursun’u davet ettiler. Orhan, Karesi Beyliği’ni ülkesine katmak için bu fırsattan yararlandı. Dursun ile yapılan anlaşmada Karesi Beyliği bütünüyle Osmanlı ülkesine katıldı. Dursun’a Behramkale ile zengin tuz geliri olan Kızılca-Tuzla bölgesi bırakıldı. Orhan Bey, Dursun Bey ile anlaşıp Karesioğulları’nı topraklarına katsa da Dursun’un kardeşi bu anlaşmaya uymadı. Bunun üzerine Orhan Bey, ilk aşamada Balıkesir üzerine yürüdü ve aynı yıl Balıkesir’i de topraklarına kattı. Böylece Osmanlı Beyliği’nin sınırları Ege Denizi’ne uzanmış oldu. Bu sefer sırasında Karesi ile Osmanlı Beyliği arasında gidiş gelişi kontrolü altında tutan Ulubat Kalesi de fethedildi. Orhan Bey, Balıkesir’i ele geçirdikten sonra Karesi sancağına Süleyman Paşa’yı tayin etti. Süleyman Paşa, kısa sürede Marmara ve Ege sahil kesimindeki kaleleri ele geçirerek Bursa’nın nüfuz alanını iyice genişletti. Böylece, Bursa’dan Lâpseki’ye uzanan sahil yolunu, Anadolu’dan gelen savaşçı gazi, göçmen ve tüccarların Rumeli’ye geçişi için güvenli hâle getirdi. Buna rağmen, Biga Kalesi 1371 yılına kadar Bizans’ın elinde kaldı. Güney Marmara ve Kuzey Ege’yi Osmanlı Beyliği’ne katan Orhan Bey, devletin egemenlik alanını genişletmek için İç Anadolu’ya akınlar başlattı. Bu akınlar 1354’te Gerede, kurulduğu yıldan itibaren Osmanlı Beyliği’ne destek veren Ahilerin merkezi Ankara kalelerinin de Orhan Bey’in eline geçmesi ile sonuçlandı. Rumeli’ye Geçmek İçin Bizans ile İş Birliği Yaptı Orhan Bey, devletin sınırlarını genişletmek için savaş kadar barış yöntemine de başvurdu. Bu amaçla, hükümdarlığının son yıllarında Trakya topraklarına ayak basmak için Bizans İmparatorluğu ile stratejik iş birliğini tercih etti. Stratejik plan çerçevesinde Bizans’a yardım etmek bahanesiyle Rumeli’ye Osmanlı askeri gönderilmesi hedeflendi. Türklerin Rumeli’de toprak edinip şehirlere yerleşmeye başlamasıyla, Orta Avrupa’ya kadar uzanacak Türk fetihlerine kapı aralanmış oldu. Orhan Bey’in büyük planını uygulamasında Bizans İmparatorluğu’nda çıkan iç isyanın büyük katkısı oldu. Bir iç isyan sonrasında Bizans İmparatorluğu’nun tahtına oturan VI. Yannis Kantakuzenos, ele geçirdiği hükümdarlığını koruyabilmek için Orhan Bey’den yardım istedi. Selanik’te fanatik Hristiyan olan Zealotlar isyan ederek şehri ele geçirmişti. Sırp Kralı IV. Duşan’ın da İstanbul ile ilişkileri bozulmuş ve tüm Makedonya’yı istila etmek için Serez Kalesi’ni kuşatma altına almıştı. Anadolu’da müttefiki olan ve daha önce askerî yardım sağlayan Aydınoğlu Umur Bey’in donanması papanın kurduğu Lig müttefikleri donanması tarafından İzmir’de yakılmış ve İzmir papalık müttefiklerinin işgali altına alınmıştı. Saruhan Beyliği asker sağlayabilecek durumda idi ama bu kuvvetin hem Selanik hem de Sırp kralına karşı bir askerî sefer için yeterli olmayacağı gayet açıktı. Onun için 1345’in ilk aylarında VI. Kantakuzenos, Orhan Bey’e iş birliği teklif etti. Kantakuzenos, Türkçe bilen tarihçi bir hükümdardı. Yaptıkları görüşmeler sırasında üç kızını da Orhan Bey ile tanıştırdı. İkinci kızı olan Theodora’yı, 1346 yılında Orhan Bey ile evlendirdi. Orhan Bey’i düğün yeri olan Silivri’ye getirmesi için 30 gemilik Bizans donanması kullanılmış ve 3 gün 3 gece süren düğünden sonra aynı filo Orhan Bey’i ve maiyetini geri götürmüştür. Ertesi yıl Orhan Bey yeni karısı Theodora ile bu sefer Üsküdar’da kayınbabası ile buluşmuştur. Kantakuzenos, Selanik’teki fanatik Hristiyanların egemenliğine son vermek için 1350 yılında harekete geçti. Bunun için damadı Orhan Bey’den destek istedi. Orhan Bey, 20 bin kişilik Osmanlı süvari kuvvetini VI. Kantakuzenos’un oğlu Matthaios Kantakuzenos emrine vererek Selanik’e gönderdi. Ancak yolda Türk birlikleri geri dönmek zorunda kaldı. Türk askerlerin ayrılmasıyla gücü azalan Matthaios’a Selanik yakınlarında Umur Bey’e ait Türk asıllı 22 gemilik bir korsan filosu destek verdi. Böylece Matthaios, Selanik’i ele geçirmeyi başardı. Rumeli’deki İlk Üs, Çimpe Kalesi Oldu VI. Kantakuzenos ile eş imparator V. Palaiologos’un arasındaki iktidar çekişmesi, Türklerin Rumeli’ye ayak basması için bir fırsat yarattı. Edirne’yi yöneten VI. Kantakuzenos’un oğlu Matthaios, Sırpların da desteğini alan V. Palaiologos’un saldırısına uğradı. Bunun üzerine İstanbul’da bulunan VI. Kantakuzenos, damadı Orhan Bey’den destek istedi. Bu istek, Rumeli topraklarını keşfetmek için Orhan Bey’e aradığı fırsatı verdi. Oğlu Süleyman Paşa’nın komutasında büyük bir birliği VI. Kantakuzenos’un emrine verdi. Bu Osmanlı birliği ile takviyeli Bizans ordusu, VI. Kantakuzenos’un başkomutanlığında Edirne’ye yürüyüp şehri kurtardı. Edirne’de bulunan Osmanlı birliği, birkaç ay sonra da Sırp ve Bulgarlardan oluşan bir orduyu, donmuş Meriç Nehri üzerinde yenerek imha etti. Türk birliklerinin elde ettikleri bu başarılar karşılığında, 1353 yılında Gelibolu Yarımadası’ndaki Çimpe Kalesi, Süleyman Paşa’ya askerî üs olarak verildi. Türkler için kansız bir şekilde ele geçirilen bu topraklar, yeni bir hayat vadediyordu. Gelibolu Yarımadası’nın en uç merkezi Bolayır idi. Süleyman Paşa, Bolayır’da uçları teşkilatlandırdı. Ece Bey ve Gazi Fazıl kumandasındaki kuvvetler kuzey ucunda Gelibolu’yu abluka altına aldı. Kuzeyde Süleyman Paşa’nın kendi komutasındaki uç bölgesini, geleneksel Türk stratejisine uygun biçimde sağ kol, orta kol ve sol kol olarak örgütledi. Orta kolu Malkara’ya, sol kolu Keşan’a, sağ kolu Tekirdağ’a doğru teşkilatlandırdı. Süleyman Paşa, bölgeye Anadolu’dan derhâl asker ve halk getirip yerleştirme ve bir köprübaşı kurma konusunda büyük çaba gösterdi. Hisarlardaki Bizans askerleri Anadolu’ya sürüldü. Bizans askerinden boşaltılan hisarları korumak için de babası Orhan Bey’den asker istedi. Birkaç ay içinde, Gelibolu Yarımadası Türklerle şenlendi. Gelibolu Kalesi’nin surları yeniden inşa edilerek savunması güçlendirildi. Osmanlılar’ın Avrupa’ya geçişinde köprübaşı olan Gelibolu’nun Türklerin eline geçmesi, Bizans Eş İmparatoru VI. Kantakuzenos’ta büyük bir pişmanlığa neden oldu. VI. Kantakuzenos, yaptığı hatayı telafi etmek için Çimpe Kalesi’ne karşılık 10 bin altın tazminat ödemek için Orhan Bey ile görüşmek istedi. Ancak yaşlılığını ve hastalığını ileri süren Orhan Bey, bu isteği kabul etmedi.

Bizans’ın İç Karışıklıkları, Genişlemeyi Kolaylaştırdı

Çimpe Kalesi’ni Türklere kaptıran VI. Kantakuzenos, İstanbul’daki iktidar sorununu çözmek için eş ortağı V. Palaiologos ile mücadele başlatıp onu ortak imparatorluktan atarak Bozcaada’ya sürgün etti. Venediklilerin yardımıyla Bozcaada’da fazla kalmayan V. Palaiologos, Türklerle iş birliği yaptığı için VI. Kantakuzenos’a tepki duyan Rumlardan oluşturduğu ordusuyla yeniden İstanbul’da idareyi ele geçirdi. VI. Kantakuzenos, V. Palaiologos’a daha fazla direnmeyerek 4 Aralık 1354’te kendiliğinden hükümdarlık hakkından feragat etti. Onun bu hakkından feragat etmesi üzerine, oğlu Matthaios, Türklerle iş birliği yaptı. Bizans içindeki bu iktidar çekişmesi de tamamen Türklerin lehine gelişmelere yol açtı. Gelibolu Yarımadası’nı güçlü bir savunma üssüne çeviren Türkler, Bizans sarayındaki istikrarsızlıktan da yararlanarak Trakya’daki Bizans şehirlerini arka arkaya ele geçirdiler. Bolayır başta olmak üzere, Kuzey Marmara’daki Bolayır, Keşan ve Tekirdağ da 1354 yılında Türklerin egemenliğine girdi. Süleyman Paşa’nın bu şehirleri ele geçirmesinde 1-2 Mart 1354 tarihinde meydana gelen büyük depremin de yardımı oldu. Korkunç depremde bu şehirlerde yaşayan Rumlar, yıkılan evlerini terk ettiler. Süleyman Paşa da boşaltılan şehirleri süratle Türkmenlerle doldurdu. Ceneviz-Venedik Savaşı Rumeli’ye Geçişi Kolaylaştırdı Tabii, 1351-1355 yılları arasında Cenevizler ile Venedik Devleti arasındaki savaşın oluşturduğu şartlar da Osmanlılar’ın Rumeli yakasındaki yerleşmesini kolaylaştırdı. İstanbul’da Galata’daki Ceneviz kolonisi, varlığını sürdürebilmek için Marmara’nın güneyinde büyüyen Osmanlı Beyliği’ni kendisinin doğal müttefiki olarak görüyordu. Venedik donanması, 1351 yılında Galata’yı kuşatma altına aldı. Galata, Bizans ile iş birliği yaparak kendisine saldıran Venedik karşısında ancak Orhan Bey ile iş birliği yaparak dayanabilirdi. Ceneviz donanması, bu savaş sırasında erzak ikmalini Orhan Bey’e ait limanlardan yaptı. Orhan Bey de İstanbul kıyılarında tutunmak için Bizans ve Venedik’e karşı Cenevizlilerle ittifakı zorunlu görüyordu. Osmanlı’nın Rumeli’ye geçip tutunmasında bu ittifakın büyük yardımı oldu. Bu noktada Ceneviz’le Venedik-Bizans ittifakı arasındaki savaş, Orhan Bey için uygun şartlar hazırladı. 1351 yılının Kasım ayında Ceneviz amiraliyle buluşan Orhan Bey, Galata’nın savunması için Cenevizlilere 1000 okçu gönderdi. Cenevizliler de bu iş birliğinde Osmanlı kuvvetlerinin Rumeli’ye geçişinde, gemi desteği sağladı. Orhan Bey, Türkmenleri Gelibolu Yarımadası’na taşırken bir defasında 60.000 altın ödedi. Böylece Türklerin Çanakkale Boğazı’ndan geçişini kolaylaştırdı. Türkler ele geçirdikleri toprakları ellerinde tutmak için geniş bir iskân politikası uyguladılar. Anadolu’ya akın akın gelen Türkmenleri süratle yeni fethettikleri topraklara nakleden Türkler, böylece yeni yaşam alanında kalıcı hâle geldiler. Bu arada Orhan Bey’in Trakya topraklarında da genişlemesini sürdürmesi, Cenevizlilerin yanı sıra Aydınoğulları Beyliği ve Saruhan Beyliği’nden de destek gördü. Böylece Osmanlı kuvvetleri 1356 yılında Çorlu’ya kadar ulaştılar. Osmanlı Devleti’nin Trakya’daki yayılmasını engellemek için Venedikliler, Sırplar ve Macarların da katılımıyla Bizans Devleti’yle bir savunma ittifakı kurmak istediler. Ancak bu ittifak Rum halkın Katolikleşmeyi, İslamlaşmaktan daha tehdit edici görmesinden ötürü gerçekleşmedi. Bu durum da Türklerin Trakya topraklarında tutunmasını kolaylaştırdı. Veliahdı Süleyman Paşa Şehit Oldu Osmanlı Beyliği’nin, Trakya topraklarındaki en büyük kaybı, fetihlerin uç beyliğini yapan Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa’nın, Çorlu yakınlarında sürek avı sırasında atından düşerek 1357 yılında hayatını kaybetmesi oldu. Türkler karşısında çaresiz duruma düşen Bizans İmparatoru V. Palaiologos, 1355 yılında, Papa V. Innocent’ten haçlı seferini başlatmasını istedi. Bizans imparatoru, haçlıların yardımıyla Türkleri Trakya’dan Anadolu’ya süreceğini ümit ediyordu. 1359 yılında oluşturulan haçlı ordusu, Venedik’in sağladığı gemilerle Rodos, Venedik, Ceneviz ve İngiliz askerleri ile Türklerin Avrupa’ya geçiş iskelesi olarak kullandığı Lâpseki’ye çıkarma yapıp kasabayı yaktı. Haçlı askerleri gemilerine dönerken pusudaki Türkler saldırıya geçti ve haçlı askerlerinin önemli bir bölümünü kılıçtan geçirdiler. Bu saldırıdan önce, Bizans’ın Osmanlı yayılmasını önlemek için başvurduğu bir başka yöntem de Orhan Bey’in 11 yaşındaki oğlu Halil’i kaçırmak oldu. 1357 yılında Orhan Bey’in küçük oğlu Halil’i İzmit Körfezi’nde esir eden korsanlar, onu Eski Foça’ya götürdüler. Bizans Devleti tarafından kaçırtılan Halil, Orhan Bey’e karşı bir pazarlık konusu yapıldı. Nitekim 30 bin altın karşılığında Halil’in kurtarıldığı 1359 yılına kadar Osmanlı Devleti’nin yayılması durduruldu. Halil, kurtarıldıktan sonra Bizans İmparatoru İoannes tarafından İstanbul’a getirilip küçük kızı İren ile nişanlandı ve imparator tarafından İzmit’e getirildi. İmparator, Halil’in Orhan’dan sonra tahta geçmesi sözünü de aldı. Bizans böylece Halil’in şahsında Osmanlılar’la bir barış ve denge dönemi açmayı amaçladı. Ancak Bizans’ın planını bozan Orhan Bey’in oğlu Murat oldu. Türk-Moğol geleneğini izleyen Osmanlı Devleti’nde hükümdarlık için bir veraset, veliahtlık kanunu yoktu. O nedenle Halil için verilen söz unutuldu. Rumeli’deki Şehzade Murat, Bizans ile barış politikasına karşı idi ve Karesili gazi beyler ve lalasıyla birlikte gaza ve yayılma politikasını sürdürdü. Süleyman Paşa’nın vefatı üzerine, Orhan Bey’in yaşlılığında fethin liderliğini Murat üstlendi. Murat Bey, Trakya’da Bizans’a karşı yürüttüğü savaş ile kendisine de taht yolunu açtı.

Osmanlı’yı Beylikten Devlete Kavuşturdu

1324-1359 yılları arasında beylik yapan Orhan Bey, babası Osman Gazi’den 16 bin kilometrekare olarak aldığı devleti, vefat etmeden önce 95 bin kilometrekareye ulaştırdı. Türk orduları, 1361’de Dimetoka’yı fethederken, Edirne de Orhan Bey’in hayatını kaybettiği 1362 yılında Osmanlı topraklarına katıldı. Orhan Bey’in ölüm yılı hakkında tarihçiler ihtilafa düşmüştür. 1358 yılında vefat ettiğini yazan tarihçiler olduğu kadar, 1362 yılında vefat ettiğini söyleyen tarihçiler de bulunmaktadır. Orhan Gazi, babası Osman Bey’den Nahçıvan büyüklüğünde aldığı devleti, Azerbaycan büyüklüğüne ulaştırırken yeni yasalar koymuştur. Vezirlik teşkilatını ilk kez Orhan Bey kurmuştur. Yerleşik hayata geçişin hızlanmasına paralel, ilk kadı ve subaşı atamaları da yapılmıştır. Divan örgütü de Orhan Bey tarafından kurulmuştur. Ayrıca vakıf sistemi de hayata geçirilmiştir. Bu arada ilk düzenli Osmanlı ordusunu da Orhan Bey kurmuştur. Ordu, yaya ve atlılardan oluşurken müsellem denilen ve daha çok Hristiyan gençlerden alınan askerler, yol temizliği, köprü yapımı gibi işlerle görevlendirilmişlerdir. Ayrıca ilk donanma çalışmaları da bu dönemde başlatılmıştır.

Kaynak: Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar, Hasan Yılmaz, Elips Kitap, 1. Baskı Mayıs 2015, Ankara.