III. Mustafa

III. Mustafa

I. Mahmut ve III. Osman’ın çocukları olmaması sebebiyle, Osmanoğulları’nın soyu, III. Ahmet’in oğlu III. Mustafa’dan devam etti. 28 Ocak 1717 tarihinde Edirne’de doğan III. Mustafa’nın çocukluk ve gençliği, amcazadelerinin yönetimi altında geçti. I. Mahmut ve III. Osman, babalarının tahttan indirilmesinden sonra amcaları III. Ahmet’in tahta çıkmasından dolayı, kendi hükümdarlıkları döneminde yeğenlerine karşı düşmanca tutum takındılar. Nitekim III. Ahmet’in oğullarından Şehzade Mehmet’in 2 Ocak 1756’da ani ve şüpheli bir şekilde ölmesi, III. Osman’dan bilindi. III. Mustafa’ya hükümdarlık yolunu açan da kendisinden birkaç gün büyük olan kardeşi Mehmet’in ölümü oldu. 30 Ekim 1757’de tahta çıkan III. Mustafa, cülusun onuncu günü emekliler de dâhil olmak üzere bütün askere bahşiş dağıttı. Tahta çıkışı Rusya, Avusturya ve Prusya’ya gönderilen özel elçiler vasıtasıyla duyuruldu. 

İlk İcraatı Vergi İndirimine Gitmek Oldu 

Osmanlı hazine dengesinin yarım yüzyıla yakın süredir fazla vermesi nedeniyle, III. Mustafa’nın ilk icraatı geniş kitleleri memnun edecek kararlar almak oldu. Mukataat ve zeamet vergilerine af getirilirken, yenilenmesi gereken berat harçları da yarıya indirildi. Amcaları gibi o da hac yolunun güvenliği konusuyla ilgilenmek zorunda kaldı. Bunun için Mekke ve Medine’deki kutsal yerlerin bakım ve onarımı için yapılan harcamaları ida eden Evkâf-ı Haremeyn Mukataası’nı yeniden düzenledi. 

Uzun Barış Dönemi Değerlendirilemedi 

1739 yılında Avusturya ile imzalanan Belgrat Antlaşması’ndan sonra Avrupa devletleri ile uzun bir barış dönemi başlamıştı. Bu nedenle Rumeli coğrafyası saadetli yıllar geçiriyordu. Devletin gelirlerini savaşlara harcamaması nedeniyle, uzun yıllar gelirler, giderlerden fazla oldu. Ancak bu dönemi Osmanlı Devleti iyi değerlendiremedi. I. döneminde hızlanan yenileşme çalışmaları, aynı hızla devam ettirilemedi. Bu nedenle I. Mahmut’tan sonraki yıllar, tarihe “kayıp yıllar” olarak geçti. İç pazarı, kalitesiz Avrupa mallarından korumaya çalışsa da iç üretimi artırmak için gerekli altyapı çalışmalarını başlatamadı. Uzun barış döneminde, özellikle Akdeniz üzerinden yapılan ticarette önemli artış oldu. Devletin gelirlerinin artmasına paralel, mali denge hızla iyileşti. Ancak Osmanlı Devleti’nde bütün dengeleri bozan Çarlık Rusya’sı oldu. Ayrıca, Anadolu ve Rumeli’nin İstanbul’a uzak bölgelerinde idare yerel güçlerin elinde kaldı. 

Merkezî Otorite Giderek Zayıfladı 

Sadece savaş döneminde silah altına alınan askerlerin, barış döneminde memleketlerinde işi eşkıyalığa vurması, Anadolu’nun huzurunu iyice kaçırdı. Bunların yarattığı huzursuzluk, İstanbul’un Anadolu’daki otoritesinde zaafiyet yarattı. Merkezî idarenin zaafının belirginleştiği yerlerden biri de Mısır idi. Mısır’ın yönetimi görünürde, Osmanlı Devleti’nin gönderdiği valilerde olsa da gerçekte Fıkariyye ve Kasımiyye denilen birbirine rakip iki grubun elinde idi. Devlet memuriyetleri bu iki grup arasında paylaştırılırdı. Hac emiri, yani Mısır ve çevresindeki ülkelerin hacılarını Mekke’ye görürüp getiren devlet yöneticisi, Fıkariyye’den olursa defterdar da Kasımiyye’den olurdu. Bu iki gruptan bayrakları beyaz olan Fıkariye, Osmanlı’ya ve kırmızı bayraklı Kasımiye de Mısırlıya taraftar idiler. Bu iki fırkanın rekabeti yüzünden Mısır valileri, günü kurtarmaya çalışarak her iki tarafı da idare etmeye çalışırlardı. Bu gruplardan birini destekleyen vali, o grubun rakibine üstünlük sağlayıp sağlayamayacağına dikkat ederdi. Bu gruplar, kendi maiyetlerini çoğaltmak için köle alıp yetiştirirlerdi. Bu rekabet ortamında Mısır’da Bulutkapan Ali Bey isminde biri, rakiplerini sindirip Mısır yönetimini ele geçirdi. III. Mustafa’nın yanında kendi adının da kazılı olduğu sikkeler bastırdı. Aynı dönemde başta Tunus olmak üzere Cezayir gibi Garp ocakları diye bilinen denizaşırı uzak vilayetlerde, yerel idareler kontrolden çıktı. 

Avrupa’daki Değişimi Fark Edemedi 

31 eyalet, 51 vilayet, 36 üç tuğlu vezirlikten oluşan devlet, büyük bir değişim geçiren Avrupa’daki gelişmeleri, beklenilen hızda takip edememekteydi. Yaşanan içe kapanıklığın ileride doğuracağı sakıncalar bir türlü hesap edilemiyordu. Düşünce planında bir değişim görülmüyor, askerî ve iktisadi alanda gelişme görülmüyordu. Tasarrufa özen gösterilerek artırılan hazine imkânları, savaş için yeterli kaynak olarak görülüyordu. Devleti yeniden yapılandırmak, eğitim sistemini değiştirmek, askerî reform yapmak, sosyal hayatı canlandırmak, üretime dönük ekonomik yatırımlara ağırlık vermek pek düşünülmüyordu. Bu noktada III. Mustafa’nın bu ihtiyacı hissedecek eğitim ve kabiliyete sahip olmadığı ileri sürülse de “Cihangir” mahlasıyla yazdığı şiirlerinde devlet adamlarının yetersizliğinden ve iyi yetişmiş olanların azlığından şikâyet etmesi manidardır. Bu nedenle öz güven yoksunu olduğu değerlendirmesi yapılmıştır. Bazı tarihçiler, bu durumu cesaret eksikliği olarak kaydetmiştir. Yeniçeri Ocağı’nın düzeltilmesi gerektiğinin farkındaydı. Fakat bu konuda girişimde bulunma cesaretini gösterememiş, bir adım atmayı dahi tehlikeli saymıştır. Kendisinden önce tahttan indirilen babası III. Ahmet, II. Mustafa bu noktada bir örnek olmuştur. Nitekim bir görüşme anında Yeniçeri Ocağı’nın değiştirilmesine ilişkin Defterdar Hilmi Efendi’nin yanında yaptığı bir konuşmayı başkalarına ifşa edebileceği tedirginliğiyle önce hemen azletmiş ve ardından idam ettirmiştir. Fransız Baron de Tott’tan teknik hizmet alarak askerî alanda sadece, Boğaz kalelerini güçlendirmiş, donanmaya yeni gemiler yaptırmış, Tophane ve Topçu Ocağı’nı yeniletip yeni toplar döktürmüştür. 1768-1774 yılları arasında yapılan Osmanlı-Rus Savaşı’nın ortasında açılan Topçu Mektebi, bir yıl sonra kapanmıştır. 10 Ocak 1774’te kurulan Sürat Topçularının da Osmanlı-Rus Savaşı’nın gidişine bir etkisi olmamıştır. III. Mustafa, kendisi ürkek olsa da oğlu Selim’i, topçulukla ilgili küçük bir eser yazacak kadar uzmanlaştırmıştır. Kuruluş çalışmaları 1773 yılında başlayan Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun da 29 Nisan 1775’te açılmıştır. 

Müneccimlere Danışarak Karar Verirdi 

Pek çok Osmanlı hükümdarı gibi, III. Mustafa da iyi bir hattattı. Detaylara önem veren bir kişiliğe sahip olması nedeniyle, her şeyle ilgilenmeye çalışırdı. Şehzadeliği döneminde zehirlenerek öldürülme korkusuyla vücudunun direnişini arttırmak için küçük dozlarda zehir aldığı ileri sürülen III. Mustafa’nın, bu yüzden kara kuru, sarı renk suratlı bir görünümü olduğu kaydedilir. İlm-i nücum denilen astrolojiye aşırı derecede düşkünlüğü nedeniyle, işlerini eşref saati hesabı yaparak görmeye çalışmasıyla da bilinen III. Mustafa, insanın geleceğini bilmeye çalışır, vezirlerini de yıldızı yüksek olduğuna inandıklarının arasından seçerdi. Prusya Kralı II. Friedrich’ten, 1763’te Berlin’e gönderdiği elçisi Ahmet Resmî Efendi vasıtasıyla, üç büyük devlete karşı verdiği savaştaki başarılarının arkasında olduğuna inandığı müneccimleri kendisine göndermesini istemiştir. Prusya kralı ise başarılarının kaynağı olarak tarih bilgisiyle donanmış bulunma, eğitilmiş ordu ve dolu bir hazineye sahip olmayı göstermiştir. Başarılarının altında da insani becerisinin yattığı mesajını göndermiştir. Müneccimlere o kadar inanmıştır ki oğlu Selim’in cihangir olması için “kıran vakti”nde ana rahmine düşmesini planlamıştır. 

40 Yıl Sonra, Sarayda Doğan İlk Çocukların Babası Oldu 

Saltanatı boyunca sekiz sadrazam ve dokuz şeyhülislam değiştiren III. Mustafa’nın, sekiz kız ve iki erkek çocuğu olmuştur. 14 Mart 1759 tarihinde doğan ilk çocuğu Hibetullah ve 24 Aralık 1761’de doğan Selim için Topkapı Sarayı’nda 40 yıldan beri sultan ve şehzade doğmamış olması sebebiyle, günlerce süren şenlikler yapıldı. III. Mustafa, kıyafet değiştirerek Ayasofya Camii’nde sabah namazı kılma alışkanlığının yanı sıra, halkın arasında da kıyafet değiştirerek dolaşmayı da severdi. Bunun nedeni, halkın kendisiyle ilgili ne düşündüğünü yakından öğrenmek istemesiydi. 

Büyük Depremle İstanbul Yıkıldı 

Pek çok yangın felaketine maruz kalması nedeniyle sık sık yenilenme ihtiyacı duyan İstanbul, 22 Mayıs 1766’da meydana gelen büyük depremden çok zarar gördü. Artçı sarsıntıları üç ay süren depremden sonra İstanbul’da büyük bir imar faaliyeti başlatıldı. Bu depremde başta Fatih Camii olmak üzere birçok bina yıkıldı. Yeniden yapılan Fatih Camii yanında Eyüp Sultan Camii, Davut Paşa Kasrı, Kapalı Çarşı, surlar, Baruthâne-i Âmire, Saraçhane, yeniçeri odaları, Tophane, Kızkulesi gibi yıkılan veya hasar gören yerler, yeniden inşa ve tamir edildi. Depremden sonra şehrin gıda ihtiyacını karşılamak için 100 biner kilelik (1 kile=37 lt) üç ambar yapıldı. Bu arada, Sakarya Nehri’ni Sapanca Gölü’ne, Sapanca Gölü’nü İznik Körfezi’ne bağlamak üzere kanal projesi üzerinde çalıştı. Süveyş Kanalı’nın açılması niyeti taşıdığı da kaydedilmiştir. 

Ruslar Kırım’ı İlhak Edince Halifeliği Akla Geldi 

Almanya’nın kendini toparladığı dönemde, Avrupa’daki en büyük rakipleri Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Rusya idi. Her iki devletle giriştiği nüfuz mücadelesinde, Osmanlı Devleti ile müttefik olmak istiyordu. III. Mustafa bu ittifaka taraftar olsa da Başvezir Koca Ragıp Paşa’nın dengeci ve tedbirli siyaseti nedeniyle Almanlarla ilişkilerdeki mesafe korunmuştur. III. Mustafa, 7 Nisan 1763 tarihinde Koca Ragıp Paşa’nın vefatından sonra, Ahmet Resmî Efendi’yi Berlin’e yollamış ve kralın teklifinin hâlâ geçerli olup olmadığını sordurmuştur. III. Mustafa, hazine imkânlarının genişliğine güvenip 1768’de Ruslarla savaşa girişmeyi göze alarak büyük bir sorumsuzluk örneği sergilemiştir. Koca Ragıp Paşa’dan sonra başvezirlik görevini üstlenen Muhsinzade Mehmet Paşa’nın gerekçelerini dikkate almadan ve hiçbir askerî hazırlık yapılmadan, altı ay önceden Ruslara savaş ilan edilmesi büyük felaketin başlangıcı oldu. Çağdaş savaş silahlarından yoksun bir şekilde, eski usullerle savaşmaya devam eden ordu ile Lehistan’ın iç işlerine müdahale eden Rus askerlerinin, Osmanlı’ya ait Balta şehrine girerek katliam yapması üzerine 25 Eylül 1768’de ilan edilen savaş, büyük bir yıkıma neden oldu. İngiltere’nin danışmanlık desteğini alan Rus donanması, 6-7 Temmuz 1770 gecesi, İzmir Çeşme’de konuşlu bulunan Osmanlı donanmasını yaktı. Rus kuvvetleri Temmuz 1771’de Memleketeyn denilen Eflak ve Boğdan ile Kırım’ı işgal etti. 1774 yılında sona eren savaş sonunda Ukrayna’nın güneyi, Kuzey Kafkaslar ve Kırım, Rusya’nın egemenliğine geçti. Savaş sırasında Ağustos 1772’de yapılan Fokşani ve Kasım 1772’de yapılan Bükreş görüşmelerinde de Osmanlı Devleti lehine bir sonuç elde edilemedi. Çünkü Rusya ele geçirdiği Kırım’ı ilhak etmek istiyordu. Rusların Kırım’ı ilhak etmek istemesi ile birlikte, III. Mustafa’nın halifelik unvanı ilk defa gündeme geldi. Müslüman olmaları nedeniyle, Kırım Türkleri, dar-ül harp olacağı gerekçesiyle Rusların Kırım’a egemen olmasını istemiyordu. Buna rağmen, Rusların Kırım’ı Osmanlılar’ın elinden koparmasının önüne geçilemedi. III. Mustafa’nın acemiliği ve mâlî imkânlarına duyduğu güvenle girilen 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı’nı sona erdiren Küçük Kaynarca Antlaşması, III. Mustafa’nın vefatından 6 ay sonra yerine geçen hükümdar I. Abdülhamit tarafından imzalandı. Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım Ruslara bırakıldı. Anlaşmaya konulan hükümle, Kırım halkının dinî yönden Osmanlı Devleti’ne bağlılığının devam etmesi kabul edildi. 

Bir Savaşta Bütün Hazine Eridi 

Koca Ragıp Paşa’nın Osmanlı Devleti’ni savaş macerasından sakındırmak için takip ettiği tedbir siyasetini eleştirmek için hazinenin, İstanbul’dan Rusçuk’a kadar iki sıra hâlinde para keseleri dizebilecek kadar dolu olduğunu söyleyen III. Mustafa, devletin 50 yıllık birikimini altı yıl süren savaşın daha ilk yıllarında tüketti. Bunun üzerine, savaş masraflarını karşılamak için oğlu Selim ile kızı Şah Sultan’dan borç almak zorunda kaldı. Üstelik daha savaşın birinci yılında Osmanlı kuvvetlerinin Hotin’i ele geçirmesi üzerine Haziran 1769’da “Gazi” ilan edilmişti. Onun döneminde devletin en büyük şansı Koca Ragıp Paşa idi. Onun hayatta olduğu dönemde dış siyasette dengeci bir yol takip ediliyor ve ittifaklara girilmiyordu. Ancak Koca Ragıp Paşa’nın vefatından sonra Ruslarla girişilen savaşta uğranılan hezimet, III. Mustafa’nın da sağlığını bozdu. Sağlıklı yaşamaya dikkat eden III. Mustafa, 1768’de başlayan ve altı yıl süren savaşın hezimetle sonuçlanması nedeniyle sağlığını kaybederek 21 Ocak 1774’te vefat etti. Cenazesi, Laleli Camii yanındaki türbeye defnedildi.

Kaynak: Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar, Hasan Yılmaz, Elips Kitap, 1. Baskı Mayıs 2015, Ankara.