İskilipli Mehmed Atıf Efendi

İskilipli Mehmed Atıf Efendi

Âtıf Efendi 1876 yılında Çorum'un İskilip İlçesi Tophane Köyü'nde dünyaya gelmiştir. Akkoyunlu aşireti beylerinden İmamoğullarından Kara Halil Efendinin torunudur. Babası Hasan Kethüda oğlu Mehmet Ali Ağadır. Annesi, Çorum’a irşat için gelen Benî Hattâb aşireti şeyhlerinden Çorum Kartal Dağı türbesinde metfun Arap Dede olarak bilinen şeyhin torunu Nazlı Hanımdır. 

1904 yılında Safranbolulu Fatma Zahide Hanım ile evlenmiş ve bu evlilikten Ayşe Melahat adında bir kızı olmuştur. Âtıf Efendi okuma ve yazmayı dedesinden öğrenmiştir. İbtidaiye mektebini Tophane Köyünde tamamlamıştır. Hafızlık eğitimini ise köy imamından geleneksel yöntem ile almıştır. 1891-1892 yıllarında Cacabey Medresesi'ne kaydolmuş ve Merkez Ulu Cami'inde İskilipli âlimlerden dersler almıştır. İskilip'in en tanınmış medresesinde müderris Abdullah Efendi'den dersler alan Âtıf Efendi, kısa zamanda çalışkanlığı ile ön plana çıkmıştır. Ailesinin muhalefetine rağmen ilim tahsili amacıyla İstanbul'a gitmiş ve 1902'de medrese tahsilini tamamlamıştır. Medresede "İskilipli Mehmed" olarak anılmıştır. Meşhur Çarşambalı Hoca'nın rahle-i tedrisine oturmuştur. Öğrenimine devam ederken bir yandan da geçimini sağlamaya çalışmıştır.

Medrese hayatı boyunca üstün zekâsı, çalışma azmi ve edebi ile dikkatleri üstüne çekmeyi başarmış, yirmi altı yaşında icazetini almıştır. İcazet aldığı yıl içinde açılan ruûs imtihanında başarılı olmuş ve İstanbul Müderrisliğini kazanarak Fâtih Camii’nde Şerh-i Akâid dersleri okutmaya başlamıştır. 

Âtıf Efendi, el yazısı ile yazmış olduğu hal tercümesinde şu ifadelere yer verir: Bir müddet İskilip kazasının Tophane karyesinde ve hicri 1307-1308 senelerinde İskilip'te Mebâd-i ulûmu tahsil eyledikten sonra 1309 senesi Nisan’ında İstanbul'a geldim. Ulûm-u Âliye'yi tahsil eyledikten sonra icazetname aldım ve o sene Darülfünuna girip 1321 senesinde Darülfünun İlahiyat şubesinden neşet eyledim. Daha evvel 1313 senesinde ruûs imtihanında muvaffak olarak 1321'de Fatih Cami şerifinde tedrise mübaşeret edip Şerh-i Akâide kadar tedrise muvaffak oldum. 1322'de dersiâmlık ruûsuna nail olduktan sonra 1326'da Medâris Müfettişliğine ve Medrese-i Müdürü Umûmiliğine tayin olundum.

Âtıf Efendi, iyi yetişmiş bir müderristir. İcazet aldığı yılda yeni açılan Dârü'l Fünûn'un İlahiyat (Ulûm-i Âliye-i Dîniyye) kısmına imtihanla ikinci olarak girmiş ve fakülteyi üç yıl içerisinde başarı ile bitirmiştir. 1921-1922'de huzur derslerine muhatab olarak katılmıştır. Bir gün saraydaki bir iftar sofrasında kendisinin çatal bıçakla Avrupalı edasıyla yemek yemesine şaşıran padişaha: "Peygamber Efendimiz'den sonra icat edilen gerekli şeylerin kullanılmasında günah yoktur." demiştir. O, bu hususta detaylı açıklamalar yaparak herkesin takdirini kazanmıştır. Kendisine verilen hediyeleri nazik bir şekilde geri çevirmiştir. İhsana alıştırılmaması hususunda ricada bulunmuş, bundan sonra da kimseden hediye almamak ilkesinden ayrılmamıştır.

Âtıf Efendi, 1905'te Fatih Cami'indeki dersiâmlığı yanında, Kabataş lisesi Arapça öğretmenliğine atanmıştır. 1918'den sonra Dârü'l-Hilâfeti'l-AliyyeMedresesi Kısm-ı Âlî Tefsîr-i Şerîf ve Medresetü’l-Kudât'ta Hikmet-i Teşrîiyye müderrisliğine tayin edilmiştir. 1 Ocak 1919'da İbtidâ-i Dâhil Medresesi umum müdürlüğü idarî görevine getirilmiştir. Bu görevlere tayin edilmesi ile medreselerde ıslah çalışmalarını başlatmıştır. Dönemin ileri gelen isimleri, Âtıf Efendi'nin medreseler üzerinde gerçekleştirdiği ihya hareketlerinin ne denli etkili olduğunu eserlerinde ifade etmişlerdir. Onun gayretleri ile medreselerin kısa zamanda derlenip toparlandığını, tanınamayacak derecede ihya olduğunu, yeniden canlandığını ittifakla dile getirmişlerdir.

Necip Fazıl Kısakürek, Son Devrin Din Mazlumları adlı eserinde bu ihya hareketlerinden şöyle bahsetmiştir: “Medreseyi kısa zamanda öyle ıslah ediyor ki ismi her tarafa yayılıyor. Hem madde hem mana cepheleri ile örnek medresenin ne demek olduğu görülüyor. Ecnebiler bile bu örnek medresenin manzarasına hayran.”  

19 Şubat 1919'da Mustafa Sabri Efendi'nin başkanlığında kurulan Müderrisin Cemiyeti'nin ikinci başkanlığına tayin edilmiştir. Cemiyet daha sonra Teâli İslâm Cemiyeti adını almıştır. Mustafa Sabri Efendi'nin Şeyhülislâmlığa tayin edilmesi üzerine başkanlığa Âtıf Efendi getirilmiştir. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde şubeleri açılan cemiyet, pek çok kitap bastırarak dağıtmıştır. Böylece köylü çocuklarının bilgilendirilmesine öncülük etmiştir. Ayrıca bir ilmihal ve İslâm tarihi kitabı hazırlatmıştır.

Osmanlı toplumunun en sıkıntılı olduğu dönemde memurların maaşları zamanında ödenemiyor, üç beş ay geciktiği oluyordu. Âtıf Efendi de evliliğinin ilk yıllarında bu sıkıntıları yaşamıştır. Yakın arkadaşı Rasim Efendi ile birlikte müderrislerin maaşlarının düzenli verilmesi hususunda mücadeleler vermiştir. Ayrıca müderrislerin haklarını korumak, muhtaç durumda olan talebe ve müderrislere yardımda bulunmak amacıyla Cemiyet-i Müderrisîn adında bir dernek kurmuştur.  Memur kitlesinin mağduriyetlerini giderme noktasında bir tür sendikal mücadele veren Âtıf Efendi, toplumsal ihtiyaçları göz önünde bulunduran ve sosyal duyarlılığı olan bir ilim insanı olmuştur. Âtıf Efendi ve yakın arkadaşı Rasim Efendi, verdikleri bu mücadeleler nedeni ile sürgün edilmişlerdir. Arkadaşı Bodrum'a sürgün edilirken Âtıf Efendi ise Kırım'a gitmek durumunda kalmıştır. Bu arada Kuzeyde Polonya’ya kadar seyahatlerde bulunmuş, Avrupa’yı gezerek sosyal yapılarını incelemiştir.

II. Meşrutiyetin ilanından bir hafta önce İstanbul'a dönen Âtıf Efendi, 1910'da medâris müfettişliğine getirilmiştir. İstanbul'a geldiğinde devletin tüm kurumları çökmüş, medreselerde düzen bozulmuştur. 31 Mart Vak'ası'nda bir hafta tutuklu kalan Âtıf Efendi, Mahmud Şevket Paşa'nın öldürülmesi (1913) olayında dahli olduğu gerekçesiyle Sinop'a sürülmüştür. Çorum, Boğazlıyan ve Sungurlu'da yaklaşık bir buçuk yıl kadar sürgün hayatı yaşadıktan sonra İstanbul'a dönmüştür. Her iki olaydan sonra da resmi makamlar tarafından yapılan açıklamada, bir yanlışlığa kurban gittiği ve suçlu olmadığı ifade edilmiştir. Bu olaylar neticesinde dört yıl görev alamamıştır.

Medreselerin ıslahı konusunda Âtıf Efendi'nin yapmış olduğu çalışmalar, dünyanın pek çok ilim ve kültür merkezlerinin ilgisini çekmiştir. Bu örnek eğitim kurumları, İstanbul'a gelen misyon şeflerince ziyaret edilmiş, pek çok yabancı da hayranlıklarını gizleyemediklerini dile getirmişlerdir. Bosna Hersek'ten bir heyet İstanbul'a ziyarete gelmiştir. Heyet, Âtıf Efendi'ye Bosna'daki medreseleri gözden geçirmesi ve ıslah etmesi üzerine Bosna'ya gelmesi için resmi bir davette bulunmuştur. Kosova, Üsküp, Plevne Müslümanlarından oluşan heyetler birçok kez İstanbul'a gelip Âtıf Efendi'ye, medreselerini ıslah etmesini veya memleketlerindeki en yüksek dînî ve ilmî görevleri kabul etmesini teklif etmişlerdir. Pek çok İslâm ülkesinden şeyhülislâmlık makamı teklifi almıştır. Kırım Müslümanları reisi İbrahim Tali, Evkaf Bakanlığı görevi yanında tüm dînî kurumların ıslah yetkisini ona vermek istediğini belirtmiştir. Âtıf Efendi, tüm teklifleri nazik bir şekilde geri çevirmiş, memleketinden başka bir yerde çalışamayacağını belirtmiştir. Medreselerin ıslahı konusunda uyguladığı program ve nizamnameleri kendisine gelen heyetlere vermiş, tavsiyelerde bulunmuştur.

Âtıf Efendi, donanma cemiyetine yardım amaçlı kaleme aldığı Nazarı Şeraitte Kuvve-i Berriye ve Bahriyenin Ehemmiyeti ve Vücûbu adlı eseri ile tüm Müslümanları donanma cemiyetine yardım etmeye teşvik etmiştir. Âyet ve hadislerden deliller sunarak halkı vatana sahip çıkmaya davet etmiştir. Bu çağrılarının halk üzerinde önemli tesirleri olmuştur. İnsanlar üzerinde derin bir etki yapan bu çağrılardan birkaç cümleye yer verelim: Ey Müslümanlar! Devletimizi teâli ve terakkî ettirmek Avrupalıların esaretinden kurtulmak ve serbest olmak istiyorsak kuvve-i bahriyemizi yakın zamanda tekâmül ettirmeye çalışalım. Bu cihet bir emri hayırdır. Mâide suresinin ikinci âyetinde 'İyilik ve takvada yardımlaşın' âyeti gereği umuru hayriyeden olan bu cihete destek olmaya hepimiz memuruz. Donanma Cemiyetine yardımda bulunmuş ve ilâhî emri yerine getirmiş oluruz. Donanma için bağış vermek İslâm nazarında tatavvuan hicaza gitmek ve fukaraya sadaka vermekten daha hayırlıdır. Çünkü fukaha-i kiramdan İbn Abidin diyor ki 'karakol, tabya, istihkâm ve Sefine-i harbiye, harp gemisi, kruvazör gibi umuru cihattan muhtaç olunan ihtiyaçları tedarik etmek, hacca gitmekten ve fakire sadaka vermenin sevabından daha faziletlidir.' Bugün donanmaya destek vermek, sürekli hac, sürekli cihad ve daimi sadaka mesabesindedir. Haydin, Din-i Mübin-i İslâm’a yardım zamanıdır. 

Bu cümleleri ile Allah yolunda cihad etmenin Müslümanlar için ne denli önemli ve ne ölçüde kıymetli bir yer teşkil ettiğini dile getirmiştir. Müslümanlar, devletlerini ve vatanlarını kaybederlerse hacca gidecek maddi imkânlarını dahi kaybedecekleri hususunda telkinlerde bulunmuştur. Âtıf Efendi, Allah yolunda cihad etmenin; sabahlara kadar nafile namaz kılmaktan, tespih çekmekten ve senelerce nafile oruç tutmaktan daha sevap, hacca gitmekten daha hayırlı olduğunu ifade etmiştir. 

İstiklâl Savaşı'ında işgal güçlerine karşı mücadeleler vermiştir. Yunanlıların İzmir'i işgali üzerine, İzmir'e yapılan saldırıları protesto amacıyla ortak bir bildiri yazarak itilaf devletleri temsilcilerine vermiştir. Âtıf Efendi, ömrünü ilme adamış üretken bir ilim ve fikir adamıdır. Eserlerinde memleketin sorunlarına değinmiş, toplumu bilinçlendirmeyi hedeflemiştir. Beyânülhak, Sebîlürreşâd ve Mahfil gibi gazete ve dergilerde yazılar yazmıştır. Cenab Şahabeddin, Ömer Rıza (Doğrul) ve Süleyman Nazif ile itikadî ve fıkhî konularda kalem münakaşalarına girmiş, çözüm odaklı bir üslup benimsemiştir. Yaşadığı dönem, Osmanlı devletinin yıkılış dönemine rastlar

Çözüm önerilerinde İslâmcılık vurgusu yapan Âtıf Efendi, İslâm’ın emirlerinin içerisinde, yasaklarının ise dışarısında kalındığı müddetçe topluma aydınlanmanın kapılarının açılacağını belirtmiştir. O, "Yüce İslâm dinine sarılmak terakkîye sebep, İslâm'dan uzaklaşmak ise inhitad ve tedennî vesilesidir." sözleriyle İslâm'ın medenileşmenin önünde bir engel olmadığını vurgularken âyet ve hadisler ışığında yaptığı açıklamalarla, İslâm dininin insanlığı ileriye taşıyarak medeni bir toplum haline getirmeyi amaçlayan yegâne bir din olduğunu savunmuştur. 

Âtıf Efendi, beşerin kemâlini sağlayacak olan alt yapının İslâm'da mevcut olduğunu öyle ki İslâm'ı doğru anlamak ve İslâm'a yüzünü dönmekle insan hayatının kemâle ereceğini savunmuştur. İslâm'a yüzünü dönmek, geçmişi dondurup bugüne taşımak değildir. İslâm, insanlar için canlı, dinamik ve ileriye dönük bir yaşam sağlar. İçtihat, bu hayatın gerçekleşmesini sağlayacak en önemli unsurlardandır. Dînî sabiteleri ihlal etmeden değişen zamanın ihtiyaçlarına uygun, güncel problemlere çözüm üretebilecek ilim insanları yetiştirmek, toplumun ve devletin en önemli vazifelerindendir. 

Âtıf Efendi, 1922'te yazıp Maarif Vekâleti'nin izni ile bastırdığı Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı risâlesi nedeniyle şapka kanununa muhalefetten dolayı 7 Aralık 1922'te tutuklanmıştır. Söz konusu eserini kanunun çıkmasından yaklaşık bir buçuk yıl önce yazmış olması ve suçunun sabit görülmemesi üzerine berat ettiyse de serbest bırakılmayarak İstanbul'a getirilmiştir. Tekrar Ankara'ya gönderilen Âtıf Efendi, 1926 yılı başlarından itibaren Ankara İstiklal Mahkemesi tarafından tutuklu olarak yargılanmıştır. 

Savcı Necip Ali'nin iddia makamı olarak istediği üç yıllık kürek cezasına karşılık mahkeme heyetince idama mahkûm edilen Âtıf Efendi, 4 Şubat 1926'da Ankara'da eski meclis binası yakınlarındaki Karaoğlan Çarşısı'nda Babaeski Müftüsü Ali Rızâ Efendi ile beraber idam edilmiştir. 

Âtıf Efendi, kendi adında bir kütüphane kurmuş 50 eser çıkarmayı hedeflemiştir. İdama mahkûm edilmesi neticesinde zamansız ölümü nedeniyle hedeflediği elli eser arasından yalnızca on tanesini neşredebilmiştir. 1922 yılına kadar padişah huzurunda gerçekleştirilen huzur derslerine katılmıştır. Âtıf Efendi Kütüphanesi Neşriyatı adında bir kütüphane kurmuştur. Kapalı Çarşı civarında bir dükkân açmış ve burada bir seri kitap yayımlamaya başlamıştır. Hedefi, on yıl içinde elli eser çıkarmaktır. Eserlerini yayımlama amacı, halkı irşat etmek ve elde ettiği gelirler ile ailesinin geçimini sağlamaktır.

Yayımladığı eserleri şunlardır: 

1. Muinü't-Talebe (İstanbul: 1326/1908-1909) 

2. Nazar-ı Şeriatta Kuvve-i Berriyye ve Bahriyye'nin Ehemmiyet ve Vucubu (İstanbul:1326/1908-1909 )

 3. Medeniyyet-i Şer’îyye ve Terakkîyât-ı Dîniyye (İstanbul: 1329/1911) 

4. Mir'âtü'l-İslâm (İstanbul: 1332/1913-1914) 

5. İslâm Yolu (İstanbul: 1338/1919-1920) 

6. İslâm Çığırı (İstanbul: 1339/1920-1921) 

7. Tesettür-i Şer’î (İstanbul: 1339/1920-1921) 

8. Din-i İslâm’da Men-i Müskirât (İstanbul: 1340/1921-1922) 

9. Frenk Mukallitliği ve Şapka (İstanbul: 1340/1921-1922) 

10. İslâm Fıkhı (İstanbul: ty.)

Kaynak: Bedriye Bilim, T.C. Hitit Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Temel İslâm Bilimleri Anabilim Dalı, İskilipli Mehmed Âtıf Efendi'nin Fıkhî Kişiliği (Makaleleri Bağlamında) Yüksek Lisans Tezi Çorum 2021.