Safiye Sultan

Safiye Sultan

1550 yılında Venedik’te, çok zengin bir ailenin tek çocuğu olarak doğdu. Korfu umumi valisi Baffa’nın kızıdır. Baffalar, Venedik’in en soylu ve büyük ailelerindendi; devlet için birçok amiral, general, senatör ve valiler yetiştirdi. 1563 yılında babasının vali olduğu Korfu’ya doğru yola çıktı. Bunu haber alan Türk korsanları Adriyatik sularında Baffa’nın kızının bulunduğu gemiye ateş açarak gemiyi ele geçirdiler. Gemideki ganimetler hazineye giderken orada bulunanlar da esir edildi. Turgut Reis Baffa’nın kızını bulunca onun güzelliğine hayran kaldı ve bu Venedikli kızı, Padişah’ın haremine götürmeye karar verdi.

Böylelikle Baffa on üç yaşlarında hareme girdi. Haremde Türkçeyi öğrendi ve gerekli becerileri kazandı. Baffa adı; Müslüman olduktan sonra arı, duru, saf güzellik anlamına gelen Safiye ismiyle değiştirildi. Safiye adını aldı ve bir daha ailesinin yanına dönemeyeceğini anladı. Bu yüzden, buradaki birbirinden güzel kızların önüne geçip sarayda sözü geçen biri olmaya heves etti.

Bunun için çok çalıştı, daima düşünerek hareket etti. Kendini diğerlerinden farklı ve Padişah’a ulaşma yolunda daha şanslı gördü. Öncelikle soylu bir ailenin kızıydı. Kim olduğunu, nereden geldiğini bilmekteydi. Hareme diğerlerine göre yaşça daha büyük geldi. Kurallara hemen boyun eğen bir yapıda değildi. Düşündü, karar verdi ve öyle harekete geçti.

Sonunda Haremin önemli kadınlarından olan Raziye Hatun tarafından fark edildi ve şehzadeye sunuldu. Şehzade Murat, Safiye’ye, gördüğü an bağlandı ve onu çok sevdi. Şehzade Murat’ın kadını olduğunda, Şehzade Murat Manisa’da sancak beyi idi. İlk şehzadesini doğurunca itibarı daha da arttı. Kanuni Sultan Süleyman vefat etti, tahta II. Selim geçti, Sultan Murat, veliaht şehzade olmasıyla padişah eşi olmaya hazırlandı. Bu arada Hürrem’in ününü de duydu. Onun, Kanuni Sultan Süleyman üzerindeki etkisini nasıl sürdürebildiğini öğrendi, kendine onu örnek aldı. Safiye’yi istemeyen Nurbanu Valide Sultan ve yanındakiler, Sultan III. Murat’ı; Safiye’den soğutmak için ona sürekli güzel cariyeler sundular.

Bu yüzden III. Murat’ın kırkı geçen hasekisi ve bu hasekilerden de yüzü aşkın çocuğu oldu. Safiye’ye karşı yapılan bu davranış, tarihte III. Murat’ın “130 çocuklu padişah” olarak tanınmasına sebep oldu. Bazı kaynaklarda Sultan Murat’ın 102 çocuğu olduğu da yazılıdır.

Sultan Murat bunca kadına rağmen Safiye’ye olan sevgisini yitirmedi. Safiye de Nurbanu Valide Sultan’a ve onun yandaşları olanlara yenilmemek için kendini geliştirdi. Dünya tarihini okudu, iç ve dış siyasetle ilgilendi, maddi gücünü arttırıp kendine destek verecek kişileri yanına çekmeye çalıştı. Bunun için de zengin olması şarttı. Çünkü karşı tarafta ülkenin, hatta dünyanın en zengin kadını Mihrimah Sultan vardı. Düşmanlarını alt etmek ve nüfuz kazanmak hırsına bir de zengin olma hırsı eklendi. Bir yandan bu düşmanlarıyla uğraşırken bir yandan da sarayda nüfuz kazanmaya çalıştı. Çünkü Nurbanu Valide Sultan, Mihrimah Sultan ve görümcelerinden oluşan bu güçlü hasımlarla başa çıkmak oldukça zordu.

Mihrimah Sultan’ın vefatı, ardından da imparatorluğun en önemli makamında bulunan ve adı çeşitli yolsuzluklara karışan Sokullu Paşa’nın, III. Murat’ın isteğiyle idam edilmesi, rahat bir nefes almasını sağladı. Çünkü yoluna çıkabilecek en büyük engellerden kendiliğinden kurtuldu. Onların ölümlerinden kısa bir süre sonra da Fatma ve Şah Sultanlar vefat etti. Böylelikle Nurbanu Valide Sultan iyice yalnız kaldı. O güç kaybettikçe, Safiye güçlendi.

Veliaht Şehzade Sultan Mehmet, Manisa’ya vali olarak tayin edilince iyice itibar kazandı. Bu arada Nurbanu Valide Sultan da vefat etti. Artık imparatorlukta tek söz sahibi olan kadın oldu. Öyle ki Venedik ile olan anlaşmazlıklar, hatta savaşa sebebiyet verecek olaylar olduğu hâlde, Safiye’nin araya girmesiyle bunlar önlendi.

Devlet işlerine bu kadar çok karışması ile devletin bünyesinde birçok karışıklıklar çıktı, düzen bozuldu. Halk, Safiye’yi hiç sevmedi. Padişah’a çok sert dille şikâyetlerde bulunuldu. Osmanlı tarihinde ilk defa bir padişah, bu kadar ağır tenkitlere muhatap oldu. Bunun başlıca sebebi,  Safiye idi. III. Murat vefat edince, Safiye, valide sultanlık statüsünü sonuna kadar kullandı. Oğlu Sultan Mehmet’ten hareme ve Divan-ı Hümayun’a kadar her yerde sözü geçer oldu.

Yalnız Türk topraklarında değil, dünyada da söz sahibi oldu. Çabalamaları sonucu maddi varlığını iyice arttırdı. Elbette ki bu zenginlik mubah yollarla elde edilen bir güç değildi. Birçok devlet adamına para karşılığı makam satılarak, rüşvet yedirerek ve yiyerek, çıkar sağlayacağı işler yaparak, Avrupa’dan haraç keserek kazanılan bir güçtü. Devlet adamlarından rüşvet ve hediyeler alarak memuriyetlere tayinlerde etkili oldu.

Halk ve memurlar devlet işlerindeki bu etkin rolünü bildiği için işlerini gördürebilmek amacıyla Safiye Sultan’a başvurdu, hatta bazen arabasının önünü kesip bu konularda isteklerde bulundu. Sadrazamdan şeyhülislama kadar tüm azil ve tayinlerde, devlet işlerinin yürütülmesinde birinci derecede etkili oldu. Venedik’e desteği, kendisine verilen rüşvet ve hediyeler, dönemin İstanbul elçilerinin raporlarına da yansıdı. Venedik, sayesinde ikili ilişkilerde ortaya çıkan pek çok tehlikeyi büyümeden atlattı.

Devletin hem iç hem de dış işlerine müdahale etti. Yabancı hükümdarlarla doğrudan mektuplaştı ve diplomatik ilişkilere girdi. İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth ona 1593’te mücevherlerle işlenmiş bir portresini, o da Kraliçe’ye gümüş işlemeli elbise, kemer ve altın işlemeli iki mendil gönderdi. Bu hediyeleşmeler onun valide sultanlığı döneminde de sürdü. Kraliçe’nin sunduğu bir arabaya elbise, kuşak, gümüş işlemeli iki havlu, üç mendil, yakut ve inciyle bezenmiş bir taçla karşılık verdi.

İngiltere Elçisi Edward Barton da Safiye’ye verdiği hediyeler sayesinde İstanbul’daki tayinlerde etkin rol oynadı. Bu ilişkiler ve hediyeler etkisini gösterdi ve Safiye Sultan, Kraliçe’nin saraydaki en büyük destekçisi oldu. Kraliçe, ona 1599’da süslü bir araba hediye etti. Bu arabayla İstanbul’da o zaman için hiç alışılmadık şekilde gezmeye başladı.

Şehzade Mahmut ve annesi, Safiye Sultan’ın iktidarını tehdit etmekteydi. Oğlu III. Mehmed’i kışkırtarak amacına ulaştı ve bu tehdidi ortadan kaldırdı. Şehzade Mahmud, 1603’te sarayda sessizce boğduruldu. Annesi ise sürgün edildi. Sultan Mehmed’in tahta çıkar çıkmaz yaptığı ilk işi, on dokuz kardeşini boğdurmak oldu. Bu olay, Osmanlı tarihinin en kanlı olaylarından birisidir, çünkü öldürülenlerin çoğu bebekti. Halkın bu olaydan sonra III. Mehmed’e kin beslediği ve onu sevmediği bilinmektedir.

Eğri Kalesi’nin fetih haberinin İstanbul’a ulaşması üzerine fakirlere, yetimlere ve dullara sadaka verdi. Nisan 1598’de Eminönü’ndeki Yeni Cami’nin yapımını bir törenle başlattı. Oğlu ölüp kendisi Eski Saray’a nakledilince, epeyce ilerlemiş olan külliyenin inşaatı yarım kaldı. Cami, 1665’te Turhan Sultan zamanında tamamlandı. Üsküdar’ın Karamanlı köyünde bir cami ve çeşme yaptırdı. Kocasının türbesinde Kuran okunması için bir vakıf kurdu. Fatih’te Âşıkpaşa Mahallesi’nde bulunan İmam Gazali’nin soyundan bir kişinin mezarının üzerine bir türbe, Davut Paşa semtinde de bir kasır yaptırdı.

İktidar hırsı önüne geçilemez bir hâl aldı. Bu hırs gözlerini öylesine bürüdü ki herkesi, makamından edecek bir rakip olarak gördü, bu rakiplerin ortadan kaldırılması gerektiğine inandı ve öyle de yaptı. Bunun en acı örneği de torunu Mahmut’un tahta geçmek, gelininin de valide sultan olmak hevesinde olduğunu sanarak uydurma bazı delillerle Padişah’ı ikna edip, onun evlat katili olmasına sebep olmasıdır. Padişah bu olaydan sonra vicdan azabı içinde yanıp tutuştu, pişmanlıktan duyduğu üzüntüyle kısa süre sonra genç bir yaşta, otuz sekiz yaşında, gözlerini hayata yumdu.

 Günde 3000 akçe maaşıyla, yeni valide sultan olan Handan Sultan’dan daha fazla maaş aldıysa da bu durum uzun sürmedi. Oğlu III. Mehmed 1603’te ölünce, makamı da düştü ve yerine, gelini olan ve Benli Haseki namıyla bilinen Handan Sultan geçti. Kendisi de Eski Saray’a gönderildi. Bütün hizmetçileri ve kadınlarıyla sürgün edildi, ömrünün kalanını orada geçirdi. 1619’da vefat etti.

Kaynak: Sibel Arkan, Tarihî Romanlarımızda Üç Haseki Sultan (Hürrem Sultan, Safiye Sultan, Kösem Sultan), Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı, Bursa, 2006.