Mansur el-Fatimi

Mansur el-Fatimi

Üçüncü Fatımi halifesi olan Mansur El Fatımi, Nisan 914’de Rakkâde’de doğdu. Babası, vefatından kısa süre önce biatını alıp veliaht tayin etti. Kuzey Afrika’da doğan ilk Fatımi Halifesi olan Mansur, eğitimini tamamladıktan sonra, Haricilere karşı verilen mücadele nedeniyle, 928 yılında ordunun başına geçerek devlet hizmetine başlamıştı. Babasının vefatından sonra Mayıs 946’da devletin başına geçti.

Babası vefat ettiğinde, ülkenin önemli merkezlerinde hakimiyet kuran Harici isyancıları cesaretlendirmemek için tören yapmadan gizlice defnetti ve bu ölüm olayını iki yıl gizlemeyi başararak isyancılarla mücadeleyi yürüttü. Bu süreçte, Berberi ve Arap kabilelerinin desteğini almayı başardı.

Sünnilerin de desteğini alarak isyan ateşini Tunus’un her tarafına yaymaya çalışan Ebû Yezid en-Nükkârî, babası Kaim Biemrillah gibi Mansur El Fatımi’yi de çok uğraştırdı. 1944 yılında başlayan isyan, Ağustos 947’de Ebû Yezid’in sığındığı Kiyâne şehrinde ele geçirilmesiyle bastırılabildi. Böylece, Endülüs Emevilerinin Tunus’ta yaktıkları isyan ateşi söndürülmüş oldu. Bu isyanın sona ermesi, Endülüs Emevilerinin, Tunus’taki beşinci kol faaliyetlerini durdurmadı.

Endülüs Emevi hükümdarı III. Abdurrahman, Fâtımîler’e muhalefet eden bütün kabileleri ve Rüstemiler Devleti gibi Kuzeybatı Afrika’daki küçük devletleri kışkırtarak Fatımilere karşı kışkırttı. Endülüs Emevileri aynı zamanda, Fatımilerin gücünü kırmak için Sicilya adasını geri almak isteyen Bizans Devletiyle de ittifak oluşturdu. Aynı şekilde Mısır’da hüküm süren İhşîdî hanedanlığı ile kurduğu diplomatik ilişkileri kullanarak, Şiî inanışının halk arasında yayılmasını önlemek amacıyla Mısır’a Mâlikî Mezhebinden fıkıh bilginleri gönderdi.

III. Abdurrahman’ın kendisine karşı düşmanca tutumunu artırması üzerine, Mansûr egemenliğinin zayıfladığı Trablus’a yöneldi ve kısa sürede burayı aldıktan sonra Harici isyanının merkezi olan Kayrevan’a gitmek üzere yola çıktı. Bu sırada babasının vefat ettiği haberini de halkıyla paylaşıp, kendisinin de El Mansur Billah unvanıyla halifelik makamına geçtiğini ilan etti. Daha sonra nüfuzunu pekiştirmek için güzergahındaki şehirlerde konaklayarak başkent Mansuriye’ye ulaştı. O zaferini kutlamak üzere halkıyla buluştuğu sırada, Kıyane şehrinde ele geçirerek ortadan kaldırdığı Harici isyancı Ebû Yezid en-Nükkârî’nin oğlu Fazl, isyan bayrağını çekti. Avrâs ve Kafsa şehirlerinde yaşayan halkın desteğini alan Fazl, Mayıs 948’de ortadan kaldırılabildi.

Endülüs Emevi Devletine karşı, Mansur’un en büyük güçlerinden biri babası Kaim Biemrillah tarafından kurulan donanma oldu. Babasının vefatından kısa süre sonra Mansur Almaria şehrine saldırarak Endülüs Emevilerin donanmasını yaktı. Şehir halkından pek çoğu esir alındı. Bu saldırı, Fatımiler ile Endülüs Emevileri arasındaki gerilimi iyice tırmandırdı. 947 yılında misillemede bulunan Endülüs Emevi donanması, Tunus’un sahil şehri Süse’ye saldırdı. Bizans Devleti, Fatımilere kaptırdığı Sicilya adasını geri almak için güçlü bir donanma ile saldırsa da, Fatımilerin Akdenizdeki üstünlüğüne boyun eğmek zorunda kaldı. Fatımi donanmasında 900 savaş gemisi bulunuyordu. Aynı zamanda Mehdiye şehrinde büyük bir tersaneleri vardı.

Mansûr El Fatımi, babasından kendisine miras kalan bu gücü daha da artırdı. Mansur, görevde kaldığı sürenin çoğunu ülkesinin birliğini korumaya harcadı. Güçlü bir hatip olması nedeniyle çevresinde etki yaratan bir kişiliğe sahipti. Hicaz’da çıkan ayaklanmada Kabe duvarından 929 yılında Karmatilerin lideri Ebu Tahir El Cennabi tarafından sökülerek kaçırılan Hacer-ül Esved taşını 950 yılında yerine koyduran da o oldu. Onun döneminde devletin halk üzerindeki baskısı da azaldı. Özellikle ekonomiyi canlandırmak için çeşitli vergileri kaldırarak zenginliği tabana yaymaya çalıştı. Hem zimmîler hem Müslümanlar için geçerli olan bu karar Müslümanlar ve zımmiler arasında eşitsizliğin giderilmesi ve barışın sağlanmasında önemli bir etki yaptı.

Dönem hükümdarları arasında yaygın olan bir davranış ile, o da adını taçlandırmak için kendi adıyla anılan Mansûriye şehrini inşa ettirdi. Babasının başkent olarak kullandığı Mehdiye yerine, 947 yılında başkenti Mansûriye’ye taşıdı. Kurduğu şehre görkemli saraylar ve pazar yerleri kurdurarak cazibe merkezi haline getirmeye çalıştı.

Halife Mansur, hayatının en talihsiz olayını Şubat 953’te yaşadı. Dinlenmek amacıyla Celûlâ şehrine giden Mansûr yolda şiddetli bir soğuk ve yağmurla karşılaştı. Büyük güçlükle Mansûriye’ye ulaşan Mansur, hizmetindeki bir çok kişiyi bu yolculuk sırasında kaybetti. Yakalandığı hastalığın etkisiyle yatağa düşen Mansur, bu olaydan bir sonra vefat etti ve cenazesi Mehdiye şehrinde defnedildi.

Kaynak: Fatimiler ve Fatimi Halifeleri, Hasan Yılmaz, Elips Kitap, Ankara, Şubat 2016.