II. Ahmet
Deli olduğu iddiasıyla tahtından indirilen Padişah İbrahim’in oğullarından olan II. Ahmet, 25 Şubat 1643’te doğdu. Kardeşi II. Süleyman’ın vefatı üzerine, 23 Haziran 1691 tarihinde Edirne’de hükümdarlık hırkasını giydi. II. Ahmet, zaman zaman abisiyle ava çıkmanın dışında sarayın dışına çıkmadığı için, devleti fazla tanımıyordu. Bu nedenle başvezirleri daha aktif hâle getirdi. Ancak askerî alandaki başarısızlık, siyasi istikrarsızlığa sebep olduğu için sık sık divan üyeleri arasında değişikliğe gitmek zorunda kaldı. Tahta çıktığı yılda Osmanlı Devleti, Avusturya ile savaş hâlinde olduğu için, kendisinin tahta çıkmasında büyük desteği olan Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa’yı başvezirlik görevinde tutsa da onun Salankamen’de şehit düşmesi ve ordunun dağılması üzerine, Kadı Ali Paşa’yı başvezirlik görevine getirdi. Ancak Kadı Ali Paşa, dağılan orduyu toparlayıp başına geçmek yerine, iktidar hırsıyla zenginlik peşine düşünce görevinden azledilmesi uzun sürmedi. Onun yerine de Merzifonlu Hacı Ali Paşa getirildi. Hacı Ali Paşa, başvezirlik görevinin yanı sıra, başkomutanlık görevini de üstlendiği için, görevine getirildikten kısa bir süre sonra Belgrat’a doğru yola çıktı. Şehirde kaldığı sürede düşmanla karşılaşmayan Hacı Ali Paşa, Belgrat Kalesi’ni tamir ve tahkim ettirip geri döndü. Bu sırada Varat Kalesi de Avusturyalıların eline geçti. Hacı Ali Paşa’nın görevinden istifa etmesine neden olan olay ise Başdefterdar Canip Ahmet Efendi’nin haksız yere azledilmesi oldu. Bunun üzerine Bozoklu (Yozgat) Mustafa Paşa başvezir yapıldı. Bu esnada Trablusşam, Sayda ve Beyrut taraflarında eşkıyalık yapmakta olan Şia inanışına mensup Serhanoğulları ile Dürzi Manoğlu yakalanıp cezalandırıldı. Böylece devlet, güney sınırlarında rahat bir nefes almış oldu.
Belgrat, Savunma Hattı Oldu
1683 yılındaki Viyana hezimetinden sonra, Avusturya liderliğindeki haçlı ittifakı karşısında sürekli gerilim yaşayan Osmanlı Devleti, eski yerleri almak için bir arayış içine girmişti. Bu nedenle Başvezir Hacı Ali Paşa’nın da ilk işi Belgrat’a doğru yola çıkmak oldu. Orta Macaristan Kralı Tököly İmre ile Kırım Hanı Selim Giray da ona yolda katıldı. Onların sefere çıkması üzerine Avusturya Ordusu Komutanı Dük de Croy, 12 Eylül 1693’te Belgrat Kalesi’ndeki kuşatmayı kaldırdı. Bozoklu Mustafa Paşa’nın Belgrat’ta elde ettiği başarı Saray bürokrasinin gözüne girmesine yetmedi. II. Ahmet, kızlar ağasının etkisiyle Bozoklu Mustafa Paşa’yı görevinden alarak yerine, Sürmeli Ali Paşa’yı getirdi. Ali Paşa’nın da ilk işi Avusturya üzerine sefere çıkmak oldu. 19 Eylül 1694’ten itibaren Varadin Kalesi kuşatıldı. Tuna Nehri’nde üslenen ince donanma da nehir yoluyla Avusturya gemilerini, kalenin altına sığınmaya mecbur etti. Ancak kalenin karadan destek alması ve şiddetli yağışlar, kuşatmanın 23 gün sonunda kaldırılmasını zorunlu kıldı. Varadin Kalesi’nde Avusturya kuvvetlerine karşı başarı gösterilememesinin üzerinden beş ay geçtikten sonra 1695 yılının ilkbahar aylarında Şehbaz Giray, kuvvetleriyle Lehistan’a saldırarak, Lemberg taraflarından çok sayıda esir ve ganimet ile döndü.
Akdeniz’de Savunma Mevzileri Zayıf Düştü
Avusturya’ya karşı yapılan seferler, Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’deki adalarının savunma gücünde zaafa yol açtı. Girit dışındaki bazı adalardaki asker sayısı azaldığı gibi, Sakız Adası’nın savunması da denizden yapılacak şekilde zayıflamıştı. Bu durum Malta ve papalık kuvvetleri için bir fırsat yarattı. Bunun üzerine 21 Eylül 1695’te Sakız Adası’nı işgal ettiler. Kuzeyde Avusturya kuvvetleri karşısında alınan yenilgilere, Akdeniz’de de Sakız Adası’nın düşman kuvvetlerinin eline geçmesi eklenince II. Ahmet büyük bir ümitsizliğe kapıldı. Adanın tekrar alınması için emir verse de 6 Şubat 1695’te Edirne’de vefat etti. Ani ölüm nedeni olarak o dönem istiska denilen vücudunun su tutması hastalığı gösterildi. Cenazesi İstanbul’a getirilen II. Ahmet, Kanuni Sultan Süleyman’ın türbesine defnedildi.
Hassas Bir Yapısı Vardı
Şiire ve müziğe merakıyla bilinen II. Ahmet, öfkeli bir yapıya sahipti. Uzun yıllar kafeste yaşaması nedeniyle öz güven sorunu olan II. Ahmet, saraydaki yakın çevresinin telkinlerine açık bir kişiliğe sahipti. Daha önce haftada iki gün toplantı yapan divan-ı hümayun, onun döneminde Kanuni Sultan Süleyman’ın “Kanunname”sine uygun olarak, haftada dört gün toplanmaya başladı. Kendisi de bu toplantılara mutlaka katılırdı. Hükümdarlığı yıllarında halkı korumak ve hazinenin gelirlerini artırmak için Şam, Halep, Diyarbakır, Mardin, Adana, Malatya, Antep ve Tokat’tan başlamak üzere, Anadolu ve Rumeli vilayetlerinin tamamını içine alacak şekilde, miri mukataaların iltizamında malikâne usulüne geçildi. Bu usul, gelecek yıllarda Osmanlı Devleti’nin başına bela olacak âyanların ortaya çıkmasına zemin hazırladı. II. Ahmet döneminde ayrıca İstanbul’da önemli yangınlar meydana geldi. Bu yangınlarda Cibali, Ayazma Kapısı ve Bedesten yangınlarıyla İstanbul büyük zarar gördü.
Kaynak: Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar, Hasan Yılmaz, Elips Kitap, 1. Baskı Mayıs 2015, Ankara.