Akşemseddin
1389-90 yıllarında Şam’da doğdu. Akşemseddin’in asıl adı Şemseddin Muhammed’dir. Yaptığı riyazetin fazlalığından yüzü ve sakalı beyazladığı ve zamanında beyaz elbise giyme alışkanlığı olduğundan “Akşemseddin” ve “Akşeyh” lakabı verildi. Babası Hamza Bey, keramet sahibi bir şeyhti. Ailesini de alarak Şam’dan Rum iline geldi, burada Amasya’nın Kavak Bölgesi’ne yerleşti.
Akşemseddin, çocukluğundan itibaren zamanının bütün ilimlerini tahsil etti. Küçük yaşlarda Kur’an’ı ezberledi ve medrese eğitimi gördü. O dönemde fıkıh, kelam, hadis, tefsir ve mantık gibi dinî ve akli ilimleri öğrendi ve tıp eğitimi aldı.
Eğitimini tamamlayan Akşemseddin, Çorum’un Osmancık kasabasında bulunan medreseye müderris olarak atandı. Zahirî ilimlerle meşgul olmasına rağmen asıl amacı tasavvuftu. Bu yüzden yirmi beş yaşında iken müderrislikten ayrılarak mürşit aramak için Irak ve İran’a gitti. Fakat aradığını bulamayarak geri döndü.
Akşemseddin’in çevresinde bulunan dostları onun Hacı Bayram Veli’ye intisap etmesini söyledi. Ancak Hacı Bayram Veli’nin hakkında onun usulsüz para topladığını duyan Akşemseddin, bu paranın asıl amacının borçlulara ve fakirlere yardım etmek olduğunu anlayamadı ve Hacı Bayram Veli’ye bağlanmadı. Zeyniyye Tarikatı’nın kurucusu olan Zeyneddin Hafî’nin şöhretini duyan Akşemseddin onun tarikatına girmek üzere medreseden ayrıldı, Arap illerine doğru yola çıkıp Halep’e vardı. Orada kaldığı gece rüyasında boynuna takılı bir zincir ve bu zincirin diğer ucunun da Hacı Bayram Veli’nin elinde olduğunu gördü. Uyandığında rüyasını yorumlayan Akşemseddin hatasını anladı ve tekrar Osmancık’a döndü.
Hacı Bayram’ı görmek ve müridi olmak amacıyla Ankara’ya gelen Akşemseddin burada pek hoş karşılanmadı. Âdeta zamanında Hacı Bayram Veli’ye para topladığı ön yargısıyla bağlanmayışının hesabı sorulmaktaydı. Bir zaman sonra Hacı Bayram Veli’nin hizmetine başlayan Akşemseddin sabretmek, gururunu kırmak ve nefsini temizlemekle ilgili imtihanını başarıyla verdi ve Hacı Bayram Veli’ye teslimiyetle bağlandı. Akşemseddin türlü türlü ibadetlerde bulundu. Hatta bu ibadetler dâhilinde yedi günde bir kaşık sirkeden başka bir şey yemedi, içmedi. Akşemseddin kısa zamanda Hakk’a ulaşma yolunda belli tasavvufi adap ve erkânı tamamladı ve halife oldu.
Akşemseddin’in halife olması, Hacı Bayram Veli’nin iltifatlarına mazhar olması çevrenin kıskançlığına sebep oldu. Bu durumdan sıkılan Akşemseddin bir süre sonra Ankara’dan ayrılarak Beypazarı’na yerleşti. Bu sırada tabipliğiyle, tıp bilgisiyle de şöhret kazandı. Akşemseddin hekimliğiyle öyle çok şöhret oldu ki zamanın padişahının hasta olan kızın ve kazaskeri dahi ona getirdiler. Buna benzer bir olayda da Çandarlı Halil Paşa’nın oğlu Süleyman Çelebi Edirne’de hastalandı. Hekimlerin verdiği ilaçlar bir türlü işe yaramayınca o dönemde Edirne’de bulunan Akşemseddin’i çağırdılar. Akşemseddin oradaki hekimlere nasıl bir tedavi ve ilaç uyguladıklarını sordu. Hastayı inceledi ve kendi tedavisini diğer hekimlere söyledi. Diğer hekimler Akşemseddin’e itibar etmeseler de o birkaç ilaç hazırlayıp hastaya verdi ve hasta birkaç saat içinde iyileşmeye başladı.
Mürşidini örnek alarak çevresine doğru yolu gösteren ve uyaran Akşemseddin, Beypazarı’nda gördüğü ilgiden sıkıldı. Oradan Çorum’un İskilip ilçesine bağlı Evlek köyüne yerleşti. Şöhretinin artmasıyla halkın iltifatını aldı. Kısa bir süre sonra oradan da ayrıldı. Bolu’nun Gölcük ilçesine yerleşti.
Akşemseddin, Hacı Bayram Veli’nin ölümünden sonra Bayramiyye Tarikatı’na şeyh oldu. Bayramilik’in Şemsiyye kolunu kurdu.
Ömrünün son dönemlerinde ise ruhsal tedaviye yöneldi ve 1459 yılında Göynük’te vefat etti.
Günümüzde, Akşemseddin’e ait olduğu düşünülen on dokuz adet eser bulunmaktadır.
Bunlar; Risaletü’n-Nuriyye, Def’u Metaini’s-Sûfiyye, Risale-i Zikrullah, Telhis-u Def’u Metain, Makâmât-ı Evliyâ, Risale-î Şerhi Akvâl-î Hacı Bayram-ı Veli, Risâletü’d-Dua, Mâddetü’l-Hayat, Fâl’i Mushaf-ı Kerim, Nasihatnâme-i Akşemseddin, Kimyâ-yı Sa’âdet Tercümesi, Risâle Fî İstilâhâti’s- Sufiyye, Risâle Fit’t Tasavvuf, Er-Risâle Fi’d-Devrâni’s-Sûfiyye ve Raksihîm, Vakıf-Nâme, Mücerrebât, Cevapnâme, Tabirnâme ve Mektûbât’tır.
Akşemseddin’in bahsettiğimiz bu eserlerinin dışında birçok şiiri bulunmaktadır. Akşemseddin’in eserlerinde çoğunlukla tasavvufi meselelerden bahsedilmektedir. Tasavvufi kavramlar bu eserlerde yoğun bir şekilde kullanılmış, meşhur mutasavvıfların görüş ve düşüncelerine bu eserlerde yer verilmiştir. Akşemseddin’in eserleri ile ilgili yapılan incelemelerde, ayet ve hadis alıntılarına Akşemseddin’in yoğun bir şekilde başvurduğu gözlenmiştir. Akşemseddin’in eserlerinin incelenmesi sonucunda onun vahdet-i vücud (tasavvuf düşüncesinde, yaratanla yaratılanın tek kaynaktan geldiğini ve "bir" olduğunu savunan görüş) anlayışına sahip bir mutasavvıf olduğu anlaşılmaktadır.
Akşemseddin’in en önemli eserlerinden biri Risaletü’n-Nuriyye’dir. Bu eser Akşemseddin’in ilk kaleme aldığı eserdir. Sadece Nuriyye olarak da anılan bu eserin, devrinde şöhreti çok yaygınlaşan ve bu sebepler hakkında bazı bühtan ve dedikodular çıkan Hacı Bayram Veli ve dervişlerini savunmak amacıyla yazıldığı anlaşılmaktadır. Bu eser sufileri müdafaa ederek onların özelliklerini, tasavvufi ahlak ve adabını anlatan Arapça bir eserdir. Akşemseddin bu eseri İstanbul’un fethinden on beş yıl önce takriben elli yaşlarında bitirmiştir.
Makâmât-ı Evliyâ adlı eseri, Akşemseddin’in Risaletü’n-Nuriyye’den sonra en meşhur olan ikinci eseridir. Bu eserinde Akşemseddin evliyaların makamlarından bahsederek tasavvuftaki “seyr-i suluk” konusunu ayrıntılı bir şekilde irdelemiştir.
Mâddetü’l-Hayat ve Mücerrebât adlı eserleri, Akşemseddin’in tıp alanında yazdığı eserleridir. Mâddetü’l-Hayat adlı eseri bir eczacılık kitabı niteliği taşımaktadır. İlk mikrop tarifi Akşemseddin tarafından bu eserde yapılmıştır.
Akşemseddin’in Mektubât adlı eseri müstakil bir eser olmayıp farklı zamanlardaki mektuplarının derlenmesi neticesi meydana getirilmiş bir eserdir.
Akşemseddin’in Def’u Metaini’s Sûfiyye adlı eseri Arapça olarak kaleme alınmıştır. Eser İstanbul’un fethinden bir yıl önce yazılmıştır. Eserin yazılış sebebi Muhiyiddin İbnü’l Arabi ve benzeri bazı büyük mutasavvıfların küfür ve Tanrı’ya karşı isyan etmekle itham edilmeleri üzerine onların sözleriyle büyük din adamlarının, tanınmış ulemaların arasında bir fark olmadığını, şahısların eserlerinden nakiller yaparak ortaya koymaya çalışmıştır.
Akşemseddin’in Risale-i Zikrullah adlı eseri Allah’a zikretmenin adabı ve faziletleri hakkında yazılmış Arapça bir risaledir. Eserde zikrin yapılışı, çeşitleri verildikten sonra zikreden kişinin eriştiği mertebelerden bahsedilmektedir.
Akşemseddin Risale-i Şerhi Akvâl-î Hacı Bayram-ı Veli adlı eserinde Hacı Bayram Veli’nin sözlerini Arapça bir şekilde şerh etmiştir. Akşemseddin bu eserini, şeyhi Hacı Bayram Veli’nin bazı sözlerine yapılan ithamlara cevap verme lüzumunu hissettiği için yazmıştır.
Kaynak
Ayşe Yücel, Akşemseddin’in Eserlerinin Dinî-Tasavvufi Açıdan Tahlili, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Doktora Tezi, 1994.
Muhammed Ali Yıldız, Akşemseddin’in Eserlerine Genel Bir Bakış, Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2016.