Ara Güler
Eczacı bir baba ve ev hanımı bir annenin çocuğu olarak, 16 Ağustos 1928 tarihinde İstanbul’da doğdu. Varlıklı bir aileden geldiği için iyi bir çocukluk geçirdi. Çocukluk yıllarında başlayan merak duygusu, hayatı boyunca devam etti ve bu heyecanı bütün ömrü boyunca duyumsadı. İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimini, dönemin en iyileri arasında yer alan Ermeni okullarında tamamladı.
1951 yılında Getronagan Ermeni Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesine başlamasından bir süre sonra öğrenimini yarıda bırakarak, lise yıllarında ilgilenmeye başladığı sinemaya yöneldi. Yaz tatillerinde bulunduğu film stüdyolarında, daha sonra sürekli çalışmaya başladı. Sinemaya duyduğu ilgiyle babası Dacat Bey’in arkadaşı olan İpek Film şirketinin sahibi İhsan İpekçi’nin yanında çırak olarak işe başladı, stüdyoda çıkan yangının ardından ailesinin isteği üzerine sinemadan vazgeçti.
İlgilendiği bir diğer alan da sinemadan önce, tiyatro oldu. Babası sayesinde tiyatrocu çevresine yakın oldu, Muhsin Ertuğrul’dan da tiyatro dersleri aldı. Zamanının büyük kısmını tiyatroda geçirdi. Ayrıca, kendisinin deneme olarak nitelendirdiği dokuz tiyatro piyesi de bulunmaktadır. Dolayısıyla, aileden gelen bir ilgiyle gazetecilikten önce, sanata ilgisi oldu. Yayımlanan çok sayıda eleştiri yazısı ve Ermenice olarak yazdığı bir öykü kitabı bulunmaktadır. Bu yıllarda Ermeni gazete ve edebiyat dergilerinde öyküleri yayınlandı.
Bir süre tiyatroyla ilgilendikten sonra 22 yaşında ilk fotoğraf makinesine sahip oldu ve sanat anlayışı şekillendi. Tiyatroyu bu denli sevmesine ve ilgisine rağmen fotoğrafta karar kılması; hikâye ve piyes yazarlığında yakaladığı hissi, fotoğrafta da bulmasından ve fotoğrafla daha çok tatmin olabildiğini sezmesinden kaynaklanmaktadır. Güler, gazeteci olmaktan keyif aldığını ve dünyanın birçok yerini gezebilmenin piyes yazarı olduğunda mümkün olamayacağını söyleyerek memnuniyetini ifade etmektedir.
Öncelikle Ermeni Cemaati’nin yayın organlarında haber muhabirliğine ve sanat haberleriyle de gazetecilik hayatına başladı. Küçük haberlerle yetinmek istemedi, ilk foto röportajını “Kumkapı Balıkçıları” üzerine hazırladı. Böylece daha büyük röportajlar hazırlama isteğiyle, 1950’de dönemin önemli gazetelerinden Yeni İstanbul gazetesinde işe başladı. Ses getiren ilk çalışması ise Nemrut Dağı’nı fotoğraflamasıyla gerçekleşti.
Vietnam Savaşı’nda hayatını yitiren 98 gazetecinin 96’sının foto muhabir olduğunun altını çizdi ve savaş muhabirliğini hiçbir zaman tercih etmediğini söyledi. O, kendini fotoğrafçı olarak değil, foto muhabir olarak tanımlasa da savaş meydanlarından uzak kalmayı tercih etti. 1950’li yılların kısıtlı imkânlarıyla dünyadaki toplumsal olayları takip etmeye çalıştı. Fotoğraf anlayışını insan üzerine kurguladı. İnsan unsurunun ön plana çıktığı röportajlar yaparak yerli ve yabancı basının ilgisini çekti.
Almanya’nın en büyük dergilerinden Stern’in fotoğraf editörü Ara Güler’e ulaşarak muhabirlik teklif etmesiyle, her biri kendi kulvarında önem taşıyan dört yayın organında çalışmalar yürütmeye başladı. Daha sonraki yıllarda foto röportajlarında dünyaca tanınmış kişilere odaklandı ve portre fotoğrafları da çekti. Askerlik görevinden sonra Yeni Hayat Dergisi’ne girdi, 1961 yılına kadar burada fotoğraf bölümü şefi olarak görev yaptı, buradan ayrıldıktan sonra serbest fotoğraf muhabirliğine yöneldi. 1950’lerin ortalarından itibaren uluslararası ün kazandı.
Ünlü fotoğrafçılarla da çalışma olanağına sahip oldu, 1956’da Time-Life yayın grubu Türkiye’de büro açınca, Orta Doğu muhabirliği görevini üstlendi. 1958’de ise Paris-Match, Stern dergilerinde muhabirlik yapmaya başladı. 1959’da Paris’teki Magnum fotoğraf ajansı üyesi, Fransız fotoğrafçı Henri Cartier Bresson’la tanışmasının ardından; fotoğraf ajansı Magnum için Türkiye’de ve yakın çevresindeki ülkelerde fotoğraf çalışmaları yapmaya, röportajlar hazırlamaya başlasa da sabit görevlerinden dolayı ajansa tam üye olamadı. Ayrıca aynı dönemde Ernst Haas gibi ünlü fotoğrafçılarla beraber çalıştı ve sonrasında da Amerika’daki çeşitli dergilerde fotoğrafları yayımlanmaya başladı.
1994’te verdiği bir röportajında sanatıyla ilgili “Çağ değişti, yaşam değişti… Değişecekti, değişmeliydi de ve öyle oldu. Elbette ki benim kuşağım ve benden önceki kuşaklar bir daha erguvanlarla sarılı bir bahçe kapısının önünden geçemeyecekler, yağmur yağınca kayganlaşan Arnavut kaldırımlı bir Boğaziçi sokağından inemeyecekler... Çağ değişti, yaşam değişti… Değişecekti, değişmeliydi de ve öyle oldu. Artık ne zaman İstanbul’da fotoğraf çekmeye çıksam, böyle sokaklardan geçiyorum. Oysa benim için fotoğraf çekmek, içimde hissettiğim dünyayı çekmektir. Belki de yeniden fotoğraf çekebilmek için estetiksizliğin estetiğini keşfetmem gerekli. Onun da adı İstanbul olmaz, başka bir şey olur.” dedi.
Fotoğrafçılığı, 1960’larda uluslararası alanda da tanınmaya başladı. 1961’de, İngiltere’de yayımlanan Photography Annual antolojisinde, dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısından biri olarak gösterildi, aynı yıl Amerikan Dergi Fotoğrafçıları Derneği’nin tek Türk üyesi oldu.
1962’de, çok az sayıda fotoğrafçıya verilen “Master of Leica” unvanını kazandı; yine aynı yıl, fotoğraf dünyasının önemli yayınlarından Camera isimli İsviçre dergisinin onunla ilgili özel bir sayı hazırlamasıyla yurt dışında tanınmaya devam etti. Bu noktada 1967’de Kanada’da “İnsanların Dünyasına Bakışlar”, 1968’de New York’ta “Renkli Fotoğrafın On Ustası” ve aynı yıl Köln’de Fotokina Fuarı sergilerinde yapıtlarının sergilenmesi önem taşımaktadır. 1970’te ise AFC’de Türkie adlı bir albümü yayınlandı. Sanat ve sanat tarihi konulu bazı fotoğraf çalışmaları Amerika’da Horizon, Time-Life ve Newsweek dergilerinin kitap bölümünde çıktı; İsviçre’nin Skira Yayınevince kullanıldı.
1975 yılında Perihan Sarıöz ile evlendi, dört yıl evli kaldı. 1980 yılında tanıştığı Suna Taşkıran ile 1984 yılında evlendi. Suna Taşkıran 2010 yılında vefat etti.
1972’de ise Paris Ulusal Kütüphanesi’nde bir sergisi açıldı ve 1975’te Amerika’ya davet edilerek birçok ünlü Amerikalının fotoğraflarını çekti. Bu çalışmanın sonucunda da “Yaratıcı Amerikalılar” isimli sergisi dünya başkentlerinde gösterildi. Ayrıca sinema alanında da 1975 yılında 16 mm’lik gerçeküstücü türde bir kısa film denemesinde bulundu. Yavuz zırhlısının sökülme aşamalarını belgeleyen “Kahramanın Sonu” ismini taşıyan bu filmi sansürden geçemedi.
1979’da, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin foto muhabirliği dalındaki birincilik ödülünü kazandı. 1989’dan itibaren, dünyanın çeşitli ülkelerinde gerçekleştirilen “Day And The Life Of” adlı programın seçilen fotoğrafçılarından biri olmayı başardı. Bu program aracılığıyla Endonezya, Malezya, Brunei gibi ülkeleri, dünyanın en ünlü 45 fotoğrafçısıyla birlikte belgeledi. Fotoğraflarında Leica makinesini kullandı.
Yurt içi ve yurt dışında açtığı birçok kişisel sergiden başka, çok sayıda karma sergiye de katıldı. Kuzey Kutbu, Güney Kutbu, Orta ve Güney Amerika hariç tüm dünyayı dolaştı. Fotoğrafları iç ve dış basında yayınlanmaya devam etmektedir. Bertrand Russell’dan Winston Churchill’e, Arnold Toynbee’den Salvador Dali’ye kadar birçok ünlü kişinin fotoğrafını çekti, röportajlar yaptı. En ünlü fotoğrafçılara bile poz vermeyen Picasso’nun da fotoğrafını çekti. Fotoğraflarının büyük bir bölümü Paris’te Ulusal Kitaplık’ta, ABD’de Nebraska Üniversitesi Sheldon Koleksiyonu’nda, ayrıca Boston, Chicago ve New York’ta özel koleksiyonlarda bulunmaktadır.
Otuzdan fazla kitap ve yüzlerce yayında yer alan fotoğrafları, foto röportajlarıyla hem Türkiye’de hem de uluslararası alanda önemli bir yere sahip oldu. 2000 yılında Ermeni Patrikhanesi şeref madalyası ve 2002 yılında da Fransız Cumhuriyeti liyakat nişanı verildi. 2005 yılında da Türkiye’de “Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat” ödülüne layık görüldü. 2016'da Leica Hall of Fame ödülünü kazandı. Almanya Photokina 2016 fuarında sergisi açıldı. Ara Güler'in fotoğraflarının büyük bir bölümü Fransa, ABD ve Almanya'da çeşitli müzelerde sergilenmekledir.
İstanbul’da; kalp yetmezliği, kronik böbrek yetmezliği nedeniyle tedavi gördüğü hastanede, 17 Ekim 2018’de vefat etti. Naaşı, Şişli Ermeni Mezarlığı'nda toprağa verildi.
Kitapları:
Fotoğraflar (Karacan Yayınları, 1980, İstanbul)
Ara Güler'in Sinemacıları (Hil Yayınları, 1989, İstanbul)
Sinan, Architect of Soliman the Magnificient (Editions Arthaud, 1992, Paris; Thames and Hudson,1992, Londra ve New York)
Living in Turkey (Albin Michel, 1993, Paris; Thames and Hudson, 1993, Londra ve New York; Archipelago Press, 1993, Singapur)
Eski İstanbul Anıları (Dünya Yayınları, 1994, İstanbul)
Bir Devir Böyle Geçti,Kalanlara Selam Olsun (Ana Yayıncılık, 1994, İstanbul)
Yitirilmiş Renkler (Dünya Yayıncılık, 1995, İstanbul)
Yüzlerinde Yeryüzü (Ana Yayıncılık,1995, İstanbul)
Ara Güler’e Saygı (YGS Yayınları 1998, İstanbul, Hamburg)
Babilden Sonra Yaşayacağız (Kısa hikâyeler, Aras Yayınevi, 1996, İstanbul)
İstanbul des Djinns (Fata Morgana, 2001, Montpellier, Fransa)
Yeryüzünde Yedi İz (Yapı Kredi Yayınları, 2002, İstanbul)
100 Yüz (Yapı Kredi Yayınları, 2003, İstanbul)
Retrospektif – 50 Yıl Fotojurnalizm (YGS Yayınları, 2004, İstanbul, Bremen)
Ara Güler (Antartist Yayınları, 2005, İstanbul)
Ara’dan Yetmişyedi Yıl Geçti (Fotografevi Yayınları, 2005, İstanbul)
Beyaz Güvercinli Adam (Fotografevi Yayınları, 2007, İstanbul);
Ara Güler (Hachette, 2007)
Hakkındaki Belgeseller:
İstanbul'un Gözü (2016)
Der Fotograf Istanbuls Ara Güler (1998) Erdal Buldun - A. Özdil Savasci
Bu Dünya Böyle Dünya / Ara Güler Belgeseli (2020) Coşkun Aral