Muaviye bin Ebu Süfyan
603 yılında Mekke’de doğdu. Ebû Süfyân ile Hind binti Utbe b. Rebîa’nın oğludur. Hz. Muhammed’in eşlerinden Ümmü Habîbe’den dolayı Hz. Muhammed’in kayınbiraderidir. Ebû Süfyan, Mekke’nin fethine kadar İslama muhalefet eden Mekkelilerin liderliğini yapmış Ümeyyeoğullarının ileri gelenlerindendir. Muaviye, babası ile birlikte Müslüman olana kadar Mekke’de babasının yanında büyümüştür. Gençliğinde Hz. Muhammed’in yazıcı katiplerinden biri oldu. Hz. Muhammed’in vefatından sonra Bizans’a karşı gönderilen orduda komutan yardımcılığı yaptı. İlk valilik görevine 35 yaşındayken Hz. Ömer tarafından atandı. Önce Ürdün valiliğine atanan Muaviye, 639 yılında da Şam valiliği görevine getirildi. Hz. Ömer’in halifeliği sırasında komutanlıktaki becerisini gösterdi ve 640 yılından sonra halifenin emriyle Filistin’in sahil şehirlerinden Kaysâriye, Askalân ve Trablusşam’ı fetheden komutan oldu. İslam devletindeki ilk donanmayı da, Bizans’tan ele geçirdiği tersanelerden yararlanarak Muaviye kurdu. Ancak denizcilikte yeterince donanıma sahip olunmadığı için Hz. Ömer döneminde deniz seferine izin verilmedi. Hz. Osman döneminde Filistin, El Cezîre, Humus ve Kınnesrîn’i kapsayan Suriye genel valiliği görevine getirildi. Hz. Osman ile aynı kabileden olmanın verdiği gücü, Suriye’nin en büyük kabilelerinden olan Beni Kelb’ten bir kadınla evlenerek pekiştirdi. Bir yıl sonra da Hz. Osman’ın aynı kabileden bir kadınla evlenmesini sağlayarak aralarındaki yakınlığı kuvvetlendirdi. İslam ordularının ilk deniz seferini Muaviye gerçekleştirdi. Sefere çıkardığı 1700 parçalık filosuyla 648 yılında Kıbrıs’ı haraca bağladı. Beş yıl sonra da adayı tamamen fethederek adada 12 bin kişilik bir garnizon kurdu. İslam tarihinde derin izler bırakan Muaviye, Hz. Ali’nin halifeliği sırasında bağımsız hareket etmeye başladı. Hz. Ali’ye biat etmeyerek günümüzü de etkileyen siyasi ve sosyal ayrışmaların temelini attı. Cemel Vak’ası’nda tarafsız kalmayı tercih eden Muaviye, Hz. Ali’ye biat etmemekte ısrar edince, 657 yılının Haziran ayında ordusuyla Sıffin’de Hz. Ali’nin karşısına çıktı. İki ay süren ve iki tarafta da büyük kayıplara neden olan savaşın son gününde yaptığı hile ile tarihte Hakem Olayı olarak bilinen olayın aktörü oldu. Zira savaşın son gününde Hz. Ali’nin komutanı Mâlik el-Eşter, Muâviye’nin ordusuna kesin darbeyi vurmaya hazırlanırken, Amr b. Âs Muaviye’ye hileli bir yol göstererek, askerlerine mızraklarının ucuna Kur’an sayfaları taktırmasını öğütledi. Onun yaptığı bu hile Hz. Ali’nin ordusunda, “Allah’ın ayetlerine kılıç sallayamayız” diyerek geri çekilmeye neden oldu. Yapılan bu hile savaşın durmasına neden olurken, taraflar 4 Ağustos 657’de hakemlerin Allah’ın kitabı, gerektiğinde de Hz. Muhammed’in sünnetiyle hüküm vermeleri şartıyla anlaştılar. Babası gibi siyaset dehası olan Muâviye, yaptığı hile ile Hz. Ali’nin ordusunu parçalayarak içlerinden Hariciler diye bir grubun çıkmasına neden oldu. Tarihte Haricîler olarak anılan grup, işin hakemlere bırakılması üzerine isyan ederek Hz. Ali’nin ordusundan ayrılmakla kalmadı, Muaviye’ye doğrulttukları kılıçlarını “Allah’ın hükmüne karşı gelmekle” suçlayarak, bu sefer de Hz. Ali’ye çevirdiler. Hz. Ali, Haricileri ikna etmeye çalışırken, Amr b. As’ın yaptığı bir hile neticesinde halifelikten de azledildi. Böylece Sıffin Savaşına kadar Hz. Ali tarafında olan askeri üstünlük, Hakem Olayından sonra Muaviye’ye geçti. Muaviye’nin hakemi Amr b. As, Hz. Ali’nin hakemi Ebu Musa El Eş’ari’ye yaptığı hile ile Hz. Ali’yi azlettirerek onu Müslümanlar nezdinde zor durumda bıraktı. Hz. Ali, Hakem olayından sonra halifeliğini 661 yılına kadar devam ettirse de, İslam Devleti o tarihe kadar Şam ve Kufe merkezli olmak üzere fiilen ikiye bölünmüş oldu. Muaviye’yi İslam dünyasının en büyük gücü haline getirenler ise Hariciler oldu. 661 yılında Hz. Ali’yi suikast sonucu şehit eden Hariciler, Muaviye’ye ummadığı bir fırsat verdiler. Ancak Muaviye’nin aşması gereken bir başka engel daha vardı. O da Hz. Hasan idi. Kufelilerin biat ettiği Hz. Hasan, Muaviye’nin tehditleri neticesinde 29 Temmuz 661’de halifelik görevini Muaviye’ye devretti. Böylece Muaviye, 58 yaşında hem halifelik mührünü aldı, hem de Emevi Devletini resmen kurmuş oldu. Bu nedenle 661 yılı İslam tarihinde Âm’ül Cem’a yani sözde Birlik Yılı olarak anılmaya başlandı.
Fetihler Başladı
Muâviye, halifelik görevini resmen üstlendikten sonra devleti kendi planları doğrultusunda düzenlemeye başladı. “Arapların dâhileri” denilen Amr b. Âs, Mugire b. Şu’be ve Ziyâd b. Ebîh’e büyük yetkiler vererek Emevi Devleti’ni kurumsallaştırdı. Devletin merkezini Şam’a kaydırırken ilk iş olarak Hz. Ali’ye büyük güçlükler çıkartan Haricileri Irak’ta etkisiz hale getirdi. Bu konuda Kufe Valiliğine getirdiği Mugire b. Şu’be’nin şiddet politikasının etkisi büyük oldu. Mugire halifeye en büyük iyiliği, kendisi gibi Sakif kabilesine mensup olan Ziyâd b. Ebîh’in Muâviye’ye katılmasını sağlamakla yaptı. Hz. Ali tarafından vali tayin edildiği Fars’ta direnerek tehditlere ve para vaadlerine boyun eğmeyen Ziyâd, Mugire’nin araya girmesiyle Ebû Süfyân’ın nesebine katılıp Muâviye’nin kardeşi ilân edildi ve ardından 665 yılında Basra valiliğine getirildi. Muâviye, Mugire’nin 667 yılında ölümünün ardından Küfe valiliğini de Ziyâd’ın uhdesine verdi. Sekiz yıl Emevi Devletinin doğu vilayetlerini yöneten Ziyad, muhalif hiçbir harekete göz açtırmadı. 673 yılında ölen Ziyâd’ın yerine tayin edilen oğlu Ubeydullah da babasının idarecilik yöntemlerini uygulayarak her türlü ayaklanma girişimini kanlı bir şekilde bastırdı. Muâviye, Mekke’nin diplomat savaşçısı olan babası Ebu Süfyan’ın yanında yetişmiş diplomat özellikleri olan bir yönetici idi. Valileri ve komutanları eliyle şiddeti bir ikna aracı olarak kullanmaktan kaçınmazdı. Soğukkanlılığı ile kendisine karşı olanları şaşırtır, amacına ulaşmak için, her türlü hediyeyi verirdi. Verdiği hediyeleri fazla bulanlara, paranın iş gördüğü yerde konuşmaya, konuşmanın iş gördüğü yerde kırbaca, kırbacın iş gördüğü yerde kılıca ihtiyaç duymadığını söyler ve “Dilimle, Ziyâd’ın kılıcıyla kazandığı başarıdan daha fazlasını elde ettim” derdi. Hz. Osman’dan itibaren duran fetihler de Muaviye döneminde başladı. 662 yılından itibaren Bizans üzerine seferler başlatan Muaviye, 669 yılında karadan ve denizden İstanbul’u işgal ettirdi. Emeviler, yeniden başlattıkları fetihlerde üç ayrı cephede yürüttüler. Birinci cephe Bizans İmparatorluğunun hâkimiyetindeki Anadolu oldu. İkinci cephe Horasan, Maveraünnehir denilen bugünkü Özbekistan ve Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Afganistan’ı içine alan topraklar oldu. Üçüncü cephe ise Kuzey Afrika toprakları oldu. Yaz ve kış ayları olmak üzere Anadolu’ya yılda iki sefer düzenlenmeye başlandı. Bu seferlerin bir hedefi de İstanbul oldu. Kara ve deniz yoluyla harekete geçen Emevi kuvvetleri, 669 yılında İstanbul’u kuşattılar. Daha sonra günümüzde üzerinde Balıkesir’in Erdek ilçesinin kurulu bulunduğu Marmara Denizi üzerindeki Kapıdağ yarımadasını ele geçirerek, burayı İstanbul’a yapacakları akınlarda üs haline getirdiler. Yedi yıl süreyle Kapıdağ’dan İstanbul’a seferler düzenlediler. Bu dönemde Akdeniz’de fetihlere giriştiler ve Rodos ile birlikte diğer bazı adaları ele geçirdiler. Muaviye’nin ölümü üzerine, mukavemetli İstanbul surlarını aşamayan Emevi kuvvetleri, İstanbul ile birlikte Ege ve Akdeniz’de ele geçirdikleri diğer adalardan geri çekildiler. İran’ın Horasan eyaleti ile bugünkü Türkmenistan’ı da içine alan Horasan ile bugünkü Pakistan’ın başkenti Karaçi’yi de içine alan Sind bölgesi de, bu fetihler sırasında ele geçirildi. Günümüzde Afganistan’ın güneybatısında kalan, Afganistan-İran sınır bölgesini oluşturan Sicistan’daki şehirleri alan birlikler Kabil’e kadar ulaşıp bu şehri de fethettiler. Hindistan’ın bir bölümünü vergiye bağladılar. Horasan’ın bir kısmı, daha sonra Maveraünnehir olarak da anılan bugünkü Özbekistan topraklarını içine alan Tohâristan ve günümüzde İran’ın doğusunda kalan Kuhistan bölgesi ele geçirildi. Tarihte İfrikiye olarak anılan Tunus’ta ve Kuzey Afrika’dan başlamak üzere Afrika’nın iç bölgelerinde Ukbe b. Nâfi komutanlığında büyük zaferler kazanıldı. Ukbe b. Nâfi, daha sonra Fatımilerin eline geçecek olan Keyrevan şehrini kurdurarak, askeri garnizon kurdu. Kurduğu sistem ile Berberîler’in İslam’a girmesini hızlandırdı. Bu dönemde Kuzey Afrika hızla İslamlaştı.
Hanedan Geleneğini Başlattı
Mekke’deki Haşimoğulları, Ümeyyeoğulları çekişmesini halifeliği döneminde de devam ettiren ve kabile asabiyesini kurumsallaştıran Muaviye’nin İslam tarihindeki en kalıcı icraatlarından biri de oğlu Yezid’i veliaht tayin etmesi oldu. Böylece istişareye dayalı yönetici seçme kuralı, yerini verasete bırakmış oldu. Muaviye’nin bu kararına Medine ve Mekke dışından kuvvetli bir itiraz gelmedi. Medine’de Hz. Hüseyin ve Abdullah b. Zübeyir’in başını çektiği bir grup sahabe kendisine şiddetle karşı çıktı. Bunun üzerine biatlarını bizzat almak için Hicaz’a giden Muâviye, tehdit ve hakaretle Medine ve Mekkelilerden biat aldı. Kılıcını çekerek sahabelere itaat etmelerini emreden Muaviye, bu davranışı nedeniyle İslam tarihçilerinin çoğu tarafından yoğun biçimde eleştirilmiştir. 680 yılında Şam’da vefat eden Muaviye, Bâbüssagir Mezarlığı’na defnedildi.
Devlet Yapılanmasında Bizans’ı Model Aldı
Muaviye Arap toplumsal yapısını çok iyi biliyordu. Arap sosyolojisine hakimiyeti nedeniyle valilik görevinden başlamak üzere, kabile reisleri ile gayet sıcak ilişkiler kurdu. Halife olduktan sonra kurduğu bu ilişkileri daha da ilerletti. Bunun yararını oğlu Yezid’i veliaht tayin ettiğinde gördü. Kabilelerin büyük çoğunluğu onun bu kararına muhalefet etmedi. Hicaz bölgesi dışındaki şehirlerde Ümeyyeoğullarından valiler atamamaya özen gösterdi. Kufe, Basra, Mısır, Kudüs ve yeni fethedilen yerlere gönderdiği valileri genellikle Sakif Kabilesinden seçti. Muaviye, yöneticilikteki ilk şokunu Şam Valisi olduğunda yaşamıştı. Onun atandığı dönemde Şam sınır şehri idi. Bizans yöneticileri ile sık sık temasta bulunmak zorundaydı. Aynı şekilde tebası arasında Hristiyan olanlar çoğunluktaydı. O nedenle burada Bizans sistemini yakından tanıma imkanı bulmuştu. Bizans yöneticileri gibi giyinmeye başlamış ve protokol kurallarını da Bizans’tan almıştı. Onun bu hali Şam’a yaptığı ziyaret sırasında Hz. Ömer’de şaşkınlık meydana getirmişti. Hz. Ömer’i, cihad ruhunu kaybetmediğini, ancak düşmana yakın oldukları için heybetli görünmek gerektiğini söyleyerek ikna etmeyi başarmıştı. İlim ehli ile sohbet etmeyi seven Muaviye, pek çok Arap’ta olan neseb ilmini bilir, tarihi menkıbelere çok ilgi duyardı. Bu nedenle Yemenli tarihçi Ubeyd b. Şeriyye’yi Şam’a çağırarak kendisinden Arap ve Fars hükümdarlarının hayatları hakkında kitap yazmasını istemiştir. Hz. Muhammed’den rivayet ettiği 163 hadisten dördü Buhârî ve Müslim’de, beşi yalnız Buhârî’de, dördü de sadece Müslim’de yer almıştır.
Kaynak: Emeviler ve Emevi Halifeleri, Hasan Yılmaz, Elips Kitap, Ankara, Ekim 2016.