Nermin Faruki
1904 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Türkiye’de ilk parfümeri fabrikasını kuran Ahmet Faruki’dir. Çok küçük yaşlardan itibaren kızını resme yöneltti, ona Paris’ten resim ve heykel malzemeleri getirtti.
Avusturya Lisesi ve oradan da Alman Lisesine geçti, I.Dünya Savaşı sonunda Almanların savaşı kaybetmesi nedeniyle okul kapanınca Fransız Lisesine gitti.
1920 yılında İnas Sanayi-i Nefise Mektebine girdi. İlk olarak Ömer Adil ile çalıştı daha sonra Feyhaman Duran atölyesine geçti. Okulda heykel bölümü henüz yoktu. Sadece İhsan Özsoy’un modlaj dersi vardı. Bu derste yapılan natüralist ve dekoratif modellerle yetinmedi, Sabiha Ziya Bengütaş ile antik heykellerden kopyalar yapmaya başladılar.
Çamurdan yapılan bu heykelleri, İhsan Özsoy alçıya dökerek tekniği de öğretti. Bu mekân daha sonradan heykel atölyesi hâline getirildi.
1921 yılında canlı modelden yaptığı “Leman” isimli büstü Galatasaray Sergisi’nde Hikmet Onat ve İbrahim Çallı’nın eserlerinin bulunduğu salonda sergilendi ve sanatçılar tarafından çok başarılı bulundu. Bu sanatçıların ısrarı üzerine Nermin Faruki Almanya’ya gönderildi ve orada Berlin Devlet Güzel Sanatlar Akademisinin açtığı sınavı kazanarak okula devam etti. Burada Reger ve Edvin Scharf ile çalıştı ve 1925’te yurda döndü.
Galatasaray Kulübü Denizcilik bölümüne girdi, Boğaz’ı yüzerek geçti. Bu sırada Türk Ocağı’nda tanıştığı heykeltıraş Nejad Sirel ile evlendi. Nejad Sirel ilk Atatürk anıtını yaptı ve anıtın ön çalışmalarına Mahir Tomruk ile birlikte Nermin Faruki de katıldı. 13 yıl sonra eşinden ayrıldı, bir süre sanat çevresinden uzakta kaldı. 1948 yılında Türkiye Heykeltıraşlar Cemiyeti’nin kurulmasıyla yeniden sanata döndü, çalışmalarını hızlandırdı.
İkinci dönemi olarak nitelendirilebilecek olan bu yıllarda sanatçı, heykelin yanı sıra resim ve mozaik çalışmalarına da başladı. Tüm sanat yaşamı boyunca kimseyi taklit etmediğini, hiçbir gruba ve akıma katılmadığını belirtti. Eserlerinde, klasik tarzdan soyuta doğru ilerleyen bir çizgi görülmektedir. İkinci döneminde malzeme olarak kullandığı bakır plakalar üzerinde hareketin yer aldığı dinamik eserler üretti. Bütün eserlerinde sadelik ve duyguyu ön plana çıkardı.
“Aşıklar” isimli kompozisyonuyla II. Arkeoloji Müzesi açık hava sergisinde heykel dalında birincilik aldı. 1956’dan sonra başladığı resim çalışmalarında da aynı çizgiyi sürdüren sanatçının, 1958’de belediyenin açtığı sergide “Bahar ve Çiçek Bayramı” isimli eseriyle bir de birinciliği vardır.
1991 yılında, İstanbul’da vefat etti.
Kaynak: Hacer Banu Paşalıoğlu, İnas Sanayi-i Nefise Mektebi ve Mezunları, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türk Sanatı Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1996.