II. Hişam

Endülüs Emevi Devleti’nin üçüncü halifesi olan Hişam b. Hakem, 965 yılında Kurtuba’da doğdu. Babasının, kendisini veliaht tayin etmesinden 8 ay sonra vefat etmesi üzerine 11 yaşında Endülüs Emevi Devleti’nde halifelik hırkasını giymek zorunda kaldı. Ancak görevi üstlenmesi saray içinde birtakım sıkıntılara da neden oldu. II. Hakem ölünce, sakalibe denilen, Müslüman olmaları şartıyla azat edilen Hristiyan kölelerden oluşan saray korumaları, yaşının küçüklüğü nedeniyle Hişam’ın devleti idare edecek kabiliyette olmadığını ileri sürdüler. Sakalibeler, Hişam’ın yerine amcası Mugire’yi tahta geçirmek istediler. Bunun üzerine sarayın müsteşar düzeyindeki görevlisi olan Hacip Ca’fer b. Osman El Mushafî ve Vezir İbn-i Ebu Amir El Mansur, konumlarından aldıkları gücü kullanarak Mugire’yi öldürterek Hişam’ı tahta çıkma konusunda alternatifsiz bıraktılar. 976 yılının Ekim ayında halifelik görevini üstlenen II. Hişam, yaşının küçüklüğü nedeniyle Vezir İbn-i Ebu Amir El Mansur’un kontrolü altına girdi. Böylece İbn-i Ebu Amir, gölge halife gibi yetkiler kullanmaya başladı. Yetki paylaşımında bulunmamak için saray hacibi Cafer b. Osman El Mushafî’yi saf dışı bırakarak onun yerine haciplik görevine Galib b. Abdurrahman’ı getirtti. Kendisi de bir Berberi olan İbn-i Ebu Mansur, ordunun yapısında da değişikliğe giderek sakalibe ve Arapları Endülüs ordusundan çıkartarak yerlerine Berberileri yerleştirmeye başladı. Yaşının küçüklüğü nedeniyle saraydan verilen kararların anlamını çözemeyen Halife Hişam, duyduğu güven nedeniyle İbn-i Ebu Amir’in isteklerine karşı çıkmadı.

Halkın Devlete Olan Güveni Sarsıldı 

Abdurrahman, II. Hakem gibi halifelerin bıraktığı mirası, tecrübesi ile değerlendirmeyi bilen İbn-i Ebu Amir, Endülüs’te tesis edilen ekonomik, toplumsal ve siyasal istikrarın devamını sağlarken halkın halifelik makamına duyduğu güvenin sarsılmasına neden oldu. İbn-i Ebu Amir’in vefatından sonra vezirlik görevini oğlu Abdülmelik üstlendi. Abdülmelik de babası gibi Hişam’ı istediği gibi yönlendirdi. Abdülmelik’ten en çok rahatsız olanlar ise Sakalibeler ve Araplar oldu. Abdülmelik, kendisine yönelen bu tepkiler nedeniyle halife ile ihtilafa düşmemeye ve ona gerekli saygıyı göstermeye büyük özen gösterdiği için Hişam tarafından “El Muzaffer” unvanı ile taltif edildi. Endülüs’teki istikrar Abdülmelik zamanında da devam etti. Buna karşılık halifenin halk nezdindeki itibarı kaybolmaya başladı. Devletin Abdülmelik b. Amir tarafından yönetildiğini bilen halk, Hişam’ın, makamının sorumluluğunu üstlenmek yerine, sefahat sürdüğünü düşünmeye başladı. Bu nedenle Abdülmelik’e fazla tepki göstermediler. 

İbn-i Ebu Amir Dış Seferlere Çıktı 

II. Hişam devrinde, İbn-i Ebu Amir’in sevk ve idaresinde birtakım dış seferler oldu. İbn-i Ebu Amir, rakibine yardım ettikleri için Leonluları cezalandırmak istiyordu. Önce Abdullah b. Aziz komutasındaki bir muhafız alayı Zamora şehrini yağmaladı. Şehir kalesi muhasara altına alınamasa da dört bin Hristiyan kılıçtan geçirildi ve bol miktarda ganimet elde edildi. Bunun üzerine Leon kralı, Kastilla kontu ve Navarra kralı birleşerek Simencas’ın güneybatısında Müslüman ordusuyla karşı karşıya geldiler. Müslümanlar bu savaşı kazandı ve Simencas Kalesi ellerine geçti. Daha sonra İbn-i Ebu Amir, Leon şehri üzerine yürüdü. Leon Kralı III. Ramiro da İbn-i Ebu Amir’in ordusunu karşıladı. Savaşta ilk önce Hristiyanlar üstünlüğü elde etse de Müslümanlar son bir hamle ile galibiyet elde ettiler. Müslümanlar Leon önlerine kadar geldiler fakat hava şartları yüzünden şehri zapt edemediler. Kurtuba’ya geri dönüldüğünde İbn-i Ebu Amir resmen “El Mansur Billah” unvanını kullanmaya başladı. Bu unvan o zamana kadar sadece halifelere mahsustu. Halk, kazanılan zafer nedeniyle bu olayın üzerinde fazla durmadı. Bu arada Leon Kralı Ramiro aldığı yenilgiden dolayı gözden düşmüştü. Şehrin soyluları ondan kurtulmak istiyordu. Bir isyan neticesinde Ramiro’nun yeğeni Bermudo’yu tahta çıkardılar. Bermudo, ülkesindeki prenslere karşı El Mansur’dan yardım istedi. El Mansur, Bermudo’ya yardım için Leon’a büyük bir ordu gönderdi ve bu şehri kendisine bağladı. Daha sonra da Katalonya üzerine yürüdü. Kont Borrel’i yenerek Berşelune’ye hâkim oldu. 

Endülüs Sarayında Darbe Oldu 

Endülüs sarayındaki dengeler Vezir Abdülmelik’in yerine kardeşi Abdurrahman’ın vezir olmasıyla değişti. Babası ve abisinin cesaret edip gerçekleştiremedikleri icraatları kendi vezirliği döneminde yapmaya başladı. Abdurrahman, öncelikle kendisine verilen “El-Me’mun” unvanının yanına “en-Nâsır” ve “El Hâcibü’l A’lâ” unvanlarını da aldı. Bu unvanlarla yetinmeyerek Hişam’a kendisini veliaht ilan ettirdi. Ayrıca, Endülüs’ün bütün şehirlerine ve Fas’a mektuplar göndererek cuma hutbelerinden halifenin adından sonra kendi adının anılmasını istedi. Vezir Abdurrahman’ın yavaş yavaş halifeliğe doğru giden yolu, toplumda büyük rahatsızlık yarattı. Bunun üzerine III. Abdurrahman’ın torunlarından Muhammed b. Hişam, toplumdaki rahatsızlığı fırsata çevirerek Abdurrahman El Amir’in Leon Krallığı’na karşı sefere çıktığı bir sırada Kurtuba Sarayı’na karşı bir ayaklanma başlattı. Yanına aldığı kuvvetlerle Kurtuba Sarayı’na giren Muhammed b. Hişam, II. Hişam’ı görevinden azlederek El Mehdi unvanı ile 17 Ocak 1009’da yerine kendisi geçti. Seferdeyken yapılan ihtilalden haberi olan Abdurrahman El Amir, ordusuyla birlikte Kurtuba’ya dönmek istese de yanında kimseyi bulamadı. Tek başına Kurtuba’ya dönmeye çalışırken Mart 1009’da başkente ulaşamadan öldürüldü. Böylece Kurtuba Sarayı, Amirîlerden kurtulmuş oldu. 

İç Karışıklık Başladı 

Vezir Abdurrahman’ın ölümü, Endülüs Emevi Devleti’ndeki bütün dengeleri altüst etti. Darbe sonucunda tahtı ele geçiren Muhammed b. Hişam, bir taraftan Berberilerin, bir taraftan da toplumun ileri gelenlerinin tepkisiyle karşılaştı. Çok geçmeden kendisine karşı olanlar ayaklandılar. Zor durumda kalan El Mehdi, II. Hişam’a makamını devrederek isyanı bastırmaya çalışsa da başaramadı. Bunun üzerine Tuleytula’ya kaçarak canını kurtarmaya çalıştı. Buna rağmen Kurtuba’daki isyan sona ermedi. Asiler, Kurtuba Sarayı’na girerek III. Abdurrahman’ın torunlarından Süleyman b. Hakem’i el-Müstaîn Billah lakabı ile 8 Kasım 1009’da halifelik makamına geçirdiler. Ancak El Mehdi, 1 Haziran 1010’da Kastilya Krallığı’nın desteği ile Kurtuba’ya girdi ve Süleyman b. Hakem’den tahtı geri aldı. Endülüs Emevi Devleti’nde bozulan siyasi istikrardan kaynaklı iç karışıklıklar sırasında III. Abdurrahman’ın yaptırdığı Medinetüzzehra şehri yağmalandı. Binlerce insan öldürüldü. Siyasi dengeyi bozmasına karşılık yeni denge kurma becerisi gösteremeyen Muhammed b. Hişam, 23 Temmuz 1010’da en yakın destekçisi Vezir Vazıh tarafından öldürüldü. Böylece II. Hişam tekrar halifelik kisvesini giyme imkânını yakaladı. Ancak yaşadığı onca olaya rağmen II. Hişam, devletin hiçbir sorumluluğunu üstüne almadı. Silikleşen kişiliği nedeniyle yetkilerini bu sefer de kendisini halifelik makamına getiren Vezir Vazıh’a devreden II. Hişam, üç yıl boyunca temsilî rol üstlendi. Küçük yaşta sorumluluk üstlenmenin ağırlığını kaldıramadığı için, halkın halifelik makamına duyduğu güvenin sarsılmasına neden olan II. Hişam döneminde bozulan siyasi istikrara bağlı olarak sosyal ve ekonomik dengeler iyice sarsıldı. II. Hişam’ı tanımayan Süleyman b. Hakem ve taraftarları harekete geçerek 1013 yılında tekrar Kurtuba Sarayı’na girdiler ve II. Hişam’ı tahtından indirdiler. Sarayda büyük katliama neden olan bu ihtilal sırasında aralarında yaklaşık 60 kadar âlimin olduğu çok sayıda kişi de katledildi. Bu ihtilal sırasında II. Hişam’a ne olduğu belirsiz kalmış, ismi bir süre efsaneleşmiştir. Bunun nedeni de II. Hişam’ın akıbetiyle ilgili farklı rivayetler olmasıdır. Süleyman b. Hakem’in oğlu tarafından öldürüldüğü iddiasının yanında yaygın olan rivayete göre II. Hişam, ihtilalden kaçarak Kuzey Afrika’ya geçmiş ve 1016 yılına kadar orada yaşamıştır. Bu iddia, Endülüs sarayını ele geçirmek isteyen Ceuta Hâkimi Ali b. Hammud’un II. Hişam’ın hakkını savunma bahanesiyle harekete geçmesine imkân vermiştir. II. Hişam’ın tahtının işgal altında olduğu ve meşru halifenin II. Hişam olduğu propagandası ile yanına çok sayıda kişi toplamıştır. Böylece Ceuta’daki görevini garanti altına aldığı gibi, kendisini Kurtuba Sarayı’na kadar götürecek yolu da açmıştır. II. Hişam’ın ismi bir dönem de Mülûkü’t-Tavâif Dönemi’nde Abbâdîler Hanedanı’nın kurucusu Ebü’l Kâsım İbn Abbâd tarafından gündeme getirilmiştir. Ebü’l Kasım, onun hayatta olduğunu ve Kurtuba’ya getirilerek 1035 yılında tahta çıkarıldığını ilan etmiştir. Ancak tahta çıkarılan kişi, Rabah Kalesi’ndeki bir mescitte müezzinlik yapan ve Hişam’a çok benzeyen Halef El Husrî adında birisidir.

Kaynak: Endülüs Emevileri ve Emevi Halifeleri, Hasan Yılmaz, Elips Kitap, Ağustos 2018, Ankara.