III. Osman

II. Mustafa’nın hükümdarlık hırkası giyen ikinci oğlu olan III. Osman, 3 Ocak 1699 tarihinde Edirne’de doğdu. 1703 yılındaki Edirne Vakası ile II. Mustafa’nın hükümdarlıktan azledilmesinden sonra, dört yaşındayken abisi ve babasıyla birlikte Topkapı Sarayı’nda Şimşirlik Dairesi’ne gönderildi. Amcası III. Ahmet Edirne’ye gittiğinde yeğenlerini de yanında götürdü. Burada III. Ahmet ile birlikte şehir içi ve şehir dışındaki gezilere katıldı. 

İlk Defa “Sultanü’l Berreyn vel’l Bahreyn” Unvanını Kullandı 

Osmanlı tarihinde en uzun süreyle Şimşirlik Dairesi’nde kalan şehzadedir. Ağabeyi I. Mahmut’un tahta çıkışıyla birlikte talihi döndü. I. Mahmut’un vefatı üzerine 14 Aralık 1754 tarihinde 55 yaşında tahta çıktı. Onun tahta çıkışıyla birlikte hutbelerde ilk defa “sultanü’l-berreyn ve’l-bahreyn” unvanı kullanılmaya başlandı. Tahta çıkışı anısına 2394 divani kese cülus bahşişi, emeklileri de kapsayacak şekilde kapıkullarına dağıtıldı. Tahta çıkışını bildirmek üzere, Lehistan, Rusya ve Avusturya-Macaristan’a elçiler, diğer ülkelere de mektuplar gönderildi. Kendinden önceki hükümdarlarda olduğu gibi, III. Osman’ın da ilk işi, divan üyelerini değiştirmek oldu. Görevde kaldığı üç yıl boyunca, divan üyeleri arasında sık değişiklik yaptı. Tarihçi Şemdanizade Süleyman Efendi, sıkça yapılan bu değişiklikleri, onun anlaşılması güç kişiliğine ve kimsenin onun kişiliğine uygun davranamamasına bağlar. I. Mahmut döneminde iki defa başvezirlik görevini üstlenen Hekimoğlu Ali Paşa da III. Osman tarafından üçüncü defa aynı göreve getirilen divan üyelerindendi. Fakat Ayvansaray’da çıkan yangını kısa sürede söndüremediği için iki ay sonra görevinden alındı. Yerine Naili Abdullah Paşa getirildi. III. Osman’ın yaptığı bu değişikliklerde kafeste geçen yıllarında en yakınında olan kişi Ebu Kuf’un etkisi olduğu ileri sürülmüştür. Padişah olduktan sonra onu Mısır’dan getirtip 4 Eylül 1755’te Darüssaade ağası yaptı. Saraydaki atamalarında da onun telkinlerine itibar ettiği kaydedilir. 

Eflak ve Boğdan Voyvodaları Değiştirildi 

III. Osman’ın hükümdarlığı döneminde Eflak ve Boğdan voyvodaları değiştirildi, Arslan Giray’ın vefat etmesi üzerine, yerine Kırım Hanlığı’na Halim Giray getirildi. Mehmet Paşa’nın kargaşada öldürülmesinden sonra Cezayir-i Garb beylerbeyliğine Ali Paşa tayin edildi. I. Mahmut döneminde düzenlenen bütçe dengeleri, III. Osman döneminde de devam etti. Devletin personel giderlerinin bütçede yüzde 33 olan payı, bu dönemde de korundu. Ayrıca cülusun ardından kestirilen “sikke-i cedid”de olduğu gibi altınlarda da darp yeri olarak “İslambol” adının kullanımı sürdürüldü. Onun görevde bulunduğu üç yıllık dönemde İstanbul’da iki küçük ölçekli deprem, bir de sel felaketi meydana geldi. Ayrıca o yıllarda kışlar çok şiddetli geçti. 1755 yılı Ocak ayı sonralarında Haliç dondu. İstanbul’da sık sık meydana gelen yangınlar III. Osman döneminde dört defa meydana geldi. Bu yangınlarda şehrin tamamına yakını büyük tahribata uğradı. 

Anadolu’da Eşkıyalık Devam Etti 

I. Mahmut döneminde başlayan Anadolu ve Rumeli’deki eşkıyalık eylemleri, III. Osman döneminde de devam etti. Devlet, Bozuluş ve Cihanbeyli aşiretlerine, İran’daki kargaşa sebebiyle Ermenilere, Erzurum ve Sivas çevresindeki eşkıyaya karşı birtakım tedbirler aldı. Âyanlardan zalimliği ile ünlü olan Karaosmanoğlu Hacı Mustafa Ağa’nın halka zulmü artınca Aralık 1755’te yakalanıp idam edildi ve başı siyaset taşında teşhir edildi. İran’la yapılan anlaşmalarda da gündeme gelen hac yolunun güvenliği konusu, onun döneminde de önemini korudu. Necid’de başlayan Vehhabilik akımı Mekke ve Medine’de de yankı bulunca karışıklıklar meydana geldi. Bu nedenle, hac yolunun güvenliği dönemin ender yapılan Meşveret Meclisinin temel gündemini oluşturdu. 

İstanbul’a Göç Yasaklandı 

Osmanlı Devleti’nin ulaştığı hudutlardan geri çekilmeye başlamasına paralel, tersine göç hareketleri de baş gösterdi. Devletin en mamur şehri olması nedeniyle İstanbul, göçmenler için cazibe merkezi idi. Bu nedenle zaman zaman İstanbul’dan göçmenlerin memleketlerine gönderilmesi söz konusu idi. Onun döneminde de üzerinde durulan en önemli konu, Rumeli ve Anadolu’dan İstanbul’a göçün yasaklanması oldu. İşi nedeniyle Anadolu veya Rumeli’den İstanbul’a gelen bir kişiye, iki kişiyi geçmemek şartıyla izin verildi. Kadınların giyimi ve sokağa çıkışlarıyla ilgili yasaklar da sürdü. Özellikle genç kadınların “moda” kıyafetlerle dolaşmamaları, renkli ve yakaları uzun olmayan, bol geniş feraceyle ve sadece işlerini görmek amacıyla çarşı pazara çıkmaları, padişahın cuma selamlığı ve gezileri sırasında ortalıkta görünmemeleri istendi. 

Gayrimüslimlerin Ata Binmeleri Yasaklandı 

Eski gücünü kaybetmesine paralel, öz güven kaybı da görülen devlette, saray mensupları ve paşaların gösteriş merakı da artmaya başladı. Atlarda kullanılan gümüş süslerin, vezirler dışındaki kişiler tarafından kullanılması da yasaklandı. Müslüman olmayan unsurların kendilerine ait kıyafetleri giymeleri, özel izin verilen gayrimüslimler dışındaki gayrimüslim halkın ata ve üç çifte kayığa binmelerine ilişkin yasak da devam ettirildi. Çarşı pazarda açıktan tütün çubuğu yakılması yasaklanırken gizlice ve edebiyle içmeye ise yasaklama olmadığı özellikle duyuruldu. Ancak bu yasağın fazla takibi yapılmadı. 

Avrupa ile Barış Ortamı Korundu 

I. Mahmut döneminde başlayan uzun barış dönemi, III. Osman döneminde de devam etti. Özellikle Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na rakip olarak tarih sahnesindeki yerini almaya başlayan Prusya (Almanya) Kralı II. Friedrich, gayriresmî olarak gönderdiği bir heyetle Osmanlı Devleti ile ticaret ve dostluk antlaşması yapmak için girişimlerde bulundu. Avrupa’da, Prusya ve İngiltere’ye karşı, Fransa, Rusya ve Avusturya ittifak oluşturmuşlardı. Bu ittifak nedeniyle 1756 yılında Yedi Yıl Savaşları başladı. Bu savaştan dolayı Osmanlı Devleti, Prusya ile ticari iş birliğine daha çok önem verdi. Ama anlaşma imzalama konusunda aceleci davranılmadı. Çünkü aynı yıllarda diğer Avrupa ülkeleri de Osmanlı Devleti ile özel anlaşmalar yapmaya çaba sarf etti. Ancak Osmanlı Devleti, Avrupa devletleri arasındaki sorunlar karşısında tarafsız kalmaya özen gösterdi. Bu konuda başvezirlik görevine getirilen Ragıp Paşa’nın büyük etkisi oldu. 24 Ekim 1756’da III. Osman’a sunulan mektupta, Yedi Yıl Savaşları ile Avrupa devletlerinin birbirlerini kırdıkları ve bunun Osmanlı için “hayırlı” olduğu değerlendirmesi yapıldı. III. Osmanlı döneminde imzalanan tek anlaşma Danimarka Krallığı ile oldu. Gemilerin denizlerde dolaşımını düzenleyen 15 Ekim 1756 tarihli Seyrisefâin ve Ticaret Antlaşması, hem Danimarka ile hem de Avrupa’da bir ülke ile III. Osman döneminde imzalanan tek anlaşmadır.

Midesinden Rahatsızdı 

Cuma selamlığına çıkmak, önemli bir saray geleneği idi. Halk, hükümdarı, çoklukla cuma selamlığına çıktığında görüyordu. Hükümdarın cuma selamlığına çıkmaması, sorun olduğu şeklinde yorumlanıyordu. Bu nedenle hükümdarlar da cuma selamlığına çıkmaya dikkat ediyordu. III. Osman’ın mide rahatsızlığı vardı. Bu nedenle birkaç cuma selamlığına güçlükle katılabildi. 28 Ekim 1757 tarihindeki cuma selamlığına da bu nedenle çıkamadı. İki gün sonra da 30 Ekim 1757’de vefat etti. Batılı bazı kaynaklar, uyluğundaki bir uru aldırdığı ameliyatın ardından öldüğünü kaydetmişlerdir. Vefatından önce kendisine Nuruosmaniye Camii’nin yanında türbe hazırlatsa da cenazesi, Yeni Camii’deki Turhan Valide Sultan Türbesi’ne defnedildi. Bu değişiklik yeni padişah III. Mustafa’nın emriyle oldu. Sabırsız bir yapıya sahip olduğu belirtilen III. Osman, rüşvet ve yalana karşı da çok tepkiliydi. Hızlı karar verdiği ve daha sonra da kararını sorgulayıp üzüldüğü belirtilir. Şimşirlik denilen kafeste geçirdiği yıllar, onun da hat sanatını öğrenmesine imkân sağlamıştır. I. Mahmut döneminde saraydaki müzisyen cariyelerin sayısı artmıştı. Onun döneminde, bu cariyelerin önemli bir kısmı saraydan çıkartıldı. Abisi gibi, III. Osman’ın da çocuğu olmadı. Bu nedenle, Osmanlı Hanedanı III. Ahmet’in soyundan devam etti. 

Tebdil-i Kıyafet Halkın Arasında Gezerdi 

Günlük hayatında tebdil-i kıyafet halkın arasında gezmeyi seven III. Osman, tomak, menzil ciridi oyunlarını, tüfek ve ok atışlarını izler, musiki, mâni dinlemekten hoşlanırdı. Halk arasında dolaşırken kendisini Edirneli Osman Ağa olarak tanıtırdı. Ömrünün büyük bölümünü kafeste geçirmesinin, halk arasına çok çıkmasına neden olduğu belirtilir. Hükümdar olduktan sonra, uzun yıllarını geçirdiği Şimşirlik Dairesi’nin duvarlarını alçaltıp pencerelerinin çoğunu açtırmış, burada bahçe, kameriyeler, mermer fıskiye, havuz ve su çeşmeleri yaptırmıştır. Ağabeyi I. Mahmut tarafından temeli atılan Nuruosmaniye Camii ve Külliyesi, onun tarafından bitirilmiş ve hizmete açılmıştır. 1756’da Üsküdar Sarayı ve Bahçesi’nin bulunduğu yerde ev ve dükkânlarıyla beraber yeni bir mahalle inşa ettirmiş, İhsaniye adını alan bu semtte ikisi de günümüzde ayakta olan İhsaniye Camii ve mescitlerini yaptırmıştır. Fransız Elçisi Vergennes’nin öncülüğünde Avrupalıların Büyükdere’de ikamet etmeye başlaması da onun döneminde başlamıştır.

Kaynak: Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar, Hasan Yılmaz, Elips Kitap, 1. Baskı Mayıs 2015, Ankara.