Abdülmecit Efendi
Son Osmanlı halifesi olan Abdülmecit Efendi, 29 Mayıs 1868’de İstanbul’da doğdu. Abdülaziz’in halife unvanı alan son oğlu olan Abdülmecit, babasının 1876’da tahttan indirilmesinden sonra II. Meşrutiyet’in ilan edildiği 1908 yılına kadar İcadiye’deki köşkünde sanatla meşgul olarak yaşadı. Ressamlık yapan ve piyano çalan Abdülmecit Efendi, 1909’da kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyetinin de fahri başkanlığını yaptı. Aynı dönemde, resim sanatıyla ilgilenen ve piyano çalmak isteyen çok sayıda öğrenciyi Fransa’ya gönderdi. Batı sanatının yanı sıra, Batı dilleriyle de ilgilenen Abdülmecit Efendi, İcadiye Köşkü’nde geçirdiği yıllarda dönemin en yaygın dili olan Fransızca başta olmak üzere, Arapça ve Farsça ile birlikte altı yabancı dil öğrendi. Amcasının oğlu Vahdettin’in, 4 Temmuz 1918 tarihinde tahta çıkması üzerine, tahtın birinci vârisi olarak Abdülmecit de veliaht oldu. İstanbul’un ve Anadolu’nun düşman işgali altında olduğu yıllarda, hem Padişah Vahdettin’in pasif tutumunu eleştirdi hem de Kuva-yi Milliye lehinde açıklamalarda bulundu. Hatta bir ara Ankara’ya giderek İstiklal Mücadelesi’ne aktif bir şekilde katılması da gündeme geldi. Ancak İngilizler, halk üzerinde pozitif etki yaratacağı endişesiyle onu İstanbul’da göz hapsinde tutmayı tercih etti.
Saltanatın Kaldırılması Önünü Açtı
9 Eylül 1922’de Yunan ordusunun İzmir’den tahliye edilmesi, Türk tarihinde yeni bir dönemin de başlangıcını teşkil etti. İsviçre’nin Lozan şehrinde başlayacak barış görüşmelerine İstanbul Hükûmeti’nin de çağrılmak istenmesi, 623 yıllık saltanatın da sonunu getirdi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Kasım 1922 tarih ve 431 sayılı, iki maddeden oluşan bir kanunla, hilafet makamının Türkiye devletine dayandığını ve halifenin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından tayin edileceğini ilan etti. Saltanatın kaldırılmasından üç gün sonra Tevfik Paşa Hükûmeti de istifasını sundu. Fakat Vahdettin’e iade etmesi gereken mühr-ü hümayunu iade etmedi. Buna rağmen Vahdettin, 10 Kasım 1922 tarihinde, cuma selamlığına hem halife hem de padişah sıfatıyla çıktı. Ancak basında aleyhinde çıkan haberler ve cuma selamlığında yalnız bırakılması nedeniyle hayatının tehlike altında endişesine kapıldı. Bunun üzerine İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harington’a başvurarak İstanbul’dan ayrılmak istediğini bildirdi.
Son Halifeyi TBMM Seçti
Vahdettin’in 16-17 Kasım 1922 gecesi bir İngiliz zırhlısı ile Türkiye’yi terk etmesi, hilafet makamının boşalmasına neden oldu. Bunun üzerine TBMM, 19 Kasım 1922 tarihinde Abdülmecit Efendi’yi halife seçti. Kendisine bütün İslam halifelerinin haiz olduğu “emirü’l-mü’minin” unvanı yerine “halife-i müslimin” unvanının verilmesi kararlaştırıldı. 24 Kasım 1922 günü Topkapı Sarayı’ndaki Hırka-i Şerif Dairesi’nde yeni halife biat aldı. Biat töreninde TBMM hükûmetini temsilen Refet Paşa ile Hoca Müfit Efendi’nin de içinde olduğu milletvekillerinden oluşan bir heyet hazır bulundu. Törende ilk defa Türkçe dua edildi. Aynı şekilde Fatih Camii’nde yeni halife adına Müfit Efendi tarafından ilk defa Türkçe hutbe okundu. Ayrıca, Abdülmecit Efendi, İslam dünyasına bir beyanname yayımlayarak kendisini seçen TBMM’ye teşekkür etti.
Saltanatsız Son Halife Oldu
Tarihte örneği Memlûkler döneminde görüldüğü şekilde, Abdülmecit Efendi de hükümdar unvanı taşımayan halife sıfatıyla görev üstlenmesine karşın, seleflerini taklit yoluna gitti. Alışık olunmayan bu durum, kısa sürede kendi muhalefetini oluşturdu. Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923 tarihine kadar, halifenin devlet başkanı sayılıp sayılamayacağı yolunda değişik görüşler ortaya atıldı. Zira Abdülmecit Efendi, “halife-i müslimin” unvanının yanında “hadimul-haremeyn” unvanını da kullanmak istiyordu. Ayrıca sarığını Fatih Sultan Mehmet gibi sarmak ve cuma selamlığına çıkmak niyetindeydi. Amcasının oğlu Sultan Vahdettin gibi davranarak, İslam dünyasına yayımladığı bildirinin bir de Arapçasını yayımlamak istiyordu. Onun bu isteklerini Ankara Hükûmeti’nin İstanbul’daki temsilcisi Refet Paşa, 19 Kasım 1922 tarihli bir yazı ile Ankara’ya bildirdi. Abdülmecit Efendi’nin isteklerine, Mustafa Kemal Paşa’nın cevabı sert oldu. Mustafa Kemal Paşa, Abdülmecit Efendi’nin Fatih’in sarığı yerine, arkası yırtmaçlı, çift sıra düğmeli, etekleri uzun resmî erkek ceketi olarak günümüzde de giyilen redingot giyebileceğini bildirdi. Bu arada İngiltere’nin gözetiminde 21-27 Aralık 1922 tarihinde Hint Hilafet Konferansı toplandı. Konferansta Abdülmecit’in halifeliği onaylanırken Hint Müslümanları adına da 3 Ocak 1923’te Mustafa Kemal Paşa’ya hilafetin kurtarıcısı anlamında “müncî-i hilafet” unvanı verildi. Abdülmecit Efendi, İslam dünyasından aldığı destekle, Ankara’ya karşı fiilî durum yaratarak paralel bir iktidar merkezi gibi hareket etmeye başladı.“Halife-i Müslimin” yerine “Halife-i Resûlullah” unvanını kullanması kendisine yönelen eleştirileri yoğunlaştırdı. İmzasını “Abdülmecit bin Abdülaziz Han” şeklinde atması da saltanatın fiilen devam ettiği tartışmalarına neden oldu.
Paralel İktidar Merkezi Gibi Görüldü
TBMM’nin yeni üyelerinin seçiminin yapılacağı tarihin yaklaştığı bir dönemde Mustafa Kemal, 13 Ocak 1923’te yurt gezisine çıktı. Amacı, halifelik müessesesi hakkında halkın nabzını tutmaktı. Onun Ankara’dan ayrılmasından bir gün sonra Afyon Milletvekili Hoca Şükrü Efendi, “Hilafet-i İslam ve Büyük Millet Meclisi” başlıklı bir broşür yayımladı. Broşürde halifeliğin kaldırılmasının kabul edilemeyeceği belirtiliyordu. İslam dünyasına sabır tavsiye ediliyor, halifenin dinî sorumluluklarının yanında, devlet adamı görevlerinin de olduğu ve şartların normale dönmesi durumunda halifenin bu görevlerini yerine getirebileceği bildiriliyordu. Durumu İzmit’te haber alan Mustafa Kemal, İstanbul’dan gelen gazeteciler ile yaptığı sohbet toplantısında, gerektiği takdirde halifeliğin de kaldırılacağını söyledi. Bu tür girişimleri önlemek için ayrıca 15 Nisan 1923’te “Saltanata Ait Propagandaların Menine Dair Kanun” çıkartıldı. Ancak bu kanun da saltanat ve hilafet tartışmalarını sona erdirmedi. 29 Ekim 1923’te cumhuriyetin ilan edilmesi, Abdülmecit Efendi’nin konumunu yeniden gündeme getirdi. Parlamento yenilenmiş ve Mustafa Kemal Paşa da Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıkmıştı. Bu durumda Abdülmecit Efendi’nin statüsünün ne olacağı tartışma konusu oldu. Gazetelerde bu konuya ilişkin haberler çıktı. Ankara ve İstanbul’da Abdülmecit Efendi’nin geleceği tartışılmaya başladı. Ağa Han’ın, İngiltere İslam Cemiyeti adına, Başbakan İsmet İnönü’ye mektup göndermesi, Abdülmecit Efendi’nin konumunu sarsan bir girişim oldu. 5 Aralık 1923 tarihli gazetelerde, bu mektup yayımlandı. Ağa Han, mektubunda hilafet makamının güçlendirilerek korunmasını istiyordu. Mektubun basın yoluyla kamuoyu ile paylaşılması Ankara tarafından İngilizlerin bir komplosu olarak değerlendirildi. 8-9 Aralık 394 1923 gecesi TBMM Genel Kurulunda yapılan gizli oturumda İstiklal Mahkemesi’nin İstanbul’a gönderilmesine karar verildi. İstanbul basınının etkili gazeteleri “Tanin”, “İkdam” ve “Tevhid-i Efkâr”ın sahipleri ve sorumlu müdürleri Vatana İhanet Kanunu’na muhalefet etmekle suçlanarak tutuklandılar. Aynı süreçte Abdülmecit Efendi’nin padişah gibi davranmaya devam etmesi, halifelik bütçesinin artırılmasını, resmî heyetlerin kendisini ziyaret etmelerini istemesi, bardağı taşıran son damla oldu. Cuma alayları düzenlemesini, paralel bir iktidar gibi yabancı devlet temsilcileri ile görüşmeler yapmasını Ankara, Türkiye Cumhuriyeti’nin istikbaline tecavüz olarak değerlendirdi. 1924 yılının Şubat ayını İzmir’de geçiren Mustafa Kemal, burada ordu komutanları ve basın mensuplarıyla toplantılar düzenleyerek onlardan hilafetin kaldırılması konusunda destek istedi ve genel olarak bu desteği aldı. Ancak Hüseyin Cahit ve Velid Ebüzziya gibi yazarlar hilafet yanlısı tutumlarından vazgeçmediler.
Bir Gecede İsviçre’ye Sürgün Edildi
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa ve Başbakan İsmet İnönü’nün de tepkisini çeken bu tartışmalar üzerine, 3 Mart 1924 tarihinde Halk Fırkası grubunda alınan karar doğrultusunda, Urfa Milletvekili Şeyh Saffet Efendi ve 53 arkadaşı, halifeliğin kaldırılmasına dair 12 maddeden oluşan bir kanun teklifi verdiler. Teklif aynı gün okundu ve görüşüldü. Uzun tartışmalara sahne olan görüşmeler sonunda 431 sayılı kanun kabul edildi. Son halife Abdülmecit Efendi, yanında oğlu Ömer Faruk, kızı Dürrüşehvar, çocuklarının hocası Salih Keramet Nigâr, iki kadınefendi, özel kâtibi Hüseyin Nakip ve doktoru Selahattin Bey olduğu hâlde, aynı günün gecesi otomobille Çatalca’ya götürülerek buradan trene bindirildi. Trene binerken vali tarafından kendisine verilen zarfın içinden 2000 sterlin ile birlikte, İsviçre hükûmetince vize edilmiş ve yalnız çıkış için verilmiş olan pasaportların çıkması üzerine, İsviçre’nin Leman Gölü kıyısındaki Territel kasabasındaki Büyük Alp Oteline telgraf çekilerek yer ayırtıldı.
Dünyanın İlgi Odağı Oldu
Son halife Abdülmecit Efendi, Territel kasabasına yerleştikten sonra bütün dünyanın ilgi odağı oldu. Avrupalı gazeteciler, onunla röportaj yapmak için Territel kasabasına akın etti. İslam ülkelerinden gelen heyetler de hilafetin kaldırılmasından duydukları üzüntüyü paylaşarak konunun detaylarını kendisinden öğrenmek istiyorlardı. Abdülmecit Efendi, gelişen olaylar hakkında, 11 Mart 1924 tarihinde haber ajanslarına bir açıklama yaptı. Açıklamasında TBMM’nin kararını yersiz ve yolsuz bulduğunu, kararı hükümsüz saydığını bütün Müslüman cemaatlerine duyurduğunu ilan etti. Ayrıca hilafet kurumunun canlandırılması için konferans düzenlenmesi çağrısı yaptı. Abdülmecit’in açıklaması Ankara tarafından tepkiyle karşılandı ve duyulan rahatsızlık İsviçre hükûmeti ile paylaşıldı. İsviçre hükûmeti, Abdülmecit Efendi’yi aynı yönde açıklama yapmaması yönünde uyardı.
Fransa’ya Yerleşti
Abdülmecit ve ailesinin otel masrafları haftada 100 sterlini buluyordu. Mevcut varlıkları bu gideri karşılamaya yetmediği için, Abdülmecit Efendi, Salih Keramet Nigâr’ı Müslüman devletlerin elçilerinden yardım istemek amacıyla Paris’e gönderdi. Ancak bir sonuç elde edemedi. Bunun üzerine Salih Keramet Nigâr, Londra’ya geçti. Orada Hint Müslümanlarının temsilcilerinden Seyyid Emir Ali, Hindistan’da İngiltere’ye karşı bağımsızlık mücadelesi veren Haydarabat Devleti’nden Abdülmecit Efendi’ye ayda 300 sterlin ödenek verilmesini temin etti. Tarihte Haydarabat Nizamlığı olarak da geçen ve 1956 yılında tamamen ortadan kalkan devletin sağladığı ödenek, Abdülmecit Efendi’yi rahatlattı. Abdülmecit Efendi, 1924 yılının Ekim ayında Fransa’ya geçerek Nice şehrine yerleşti. Nice şehrinde Haydarabat Devleti’nin son başkanı Osman Nizam ile akraba oldu. Kızı Dürrüşehvar, Osman 396 Nizam’ın büyük oğlu Azam Câh’la, torunu Nilüfer Sultan da Osman Nizam’ın küçük oğlu Muazzam Câh’la evlendi. Haydarabat Nizamlığı ile kurduğu akrabalık bağı, Abdülmecit Efendi’nin mali durumunu tamamen düzeltti. Abdülmecit Efendi, Nice şehrindeyken hilafet kurumunun canlandırılmasına ilişkin yaptığı çağrıya 1926 yılında cevap aldı. 1926 yılında Kahire’de yapılan ilk hilafet kongresinin ev sahipliğini Mısır Kralı Fuat yaptı. Abdülmecit Efendi’nin katılamadığı bu kongre, Ankara’nın tepkisi üzerine yeterli katılım olmaması nedeniyle sonuç alınamadan dağıldı. Hilafet kurumunun canlandırılması amacına yönelik ikinci kongre ise 10 Aralık 1931 tarihinde Kudüs’te toplandı. 10 gün süren kongreye Abdülmecit Efendi de katıldı ve halifelik iddiasını devam ettirdi. Türkiye ise gelişmelere sert tepki gösterdi. Kongre, katılımcılar arasında çıkan uzlaşmazlık nedeniyle karar alamadan dağıldı. Halife unvanını yeniden elde etmek ve İslam dünyasında etkinlik kazanmak için başlattığı girişimlerden sonuç alamayan Abdülmecit Efendi, bu tarihten sonra kendisini tümüyle ibadete verdi. Aynı zamanda resim ve müzik çalışmalarını da devam ettirdi.
Cenazesi 10 Yıl Paris Camii’nde Bekletildi
II. Dünya Savaşı’nın en şiddetli yıllarını Paris’te geçiren Abdülmecit Efendi, 23 Ağustos 1944 tarihinde vefat etti. Naaşı tahnit edilerek Paris Camii’nde bekletildi. O tarihte İstanbul’da bulunan çocuklarının hocası ve yardımcısı Salih Keramet Nigâr, cenazesinin Türkiye’ye getirilmesi için resmî talepte de bulunsa da bir sonuç alamadı. Eski Babür İmparatorluğu’nun devamı olan Haydarabat devlet başkanının gelini olan kızı Dürrüşehvar da Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’den bu yönde talepte bulunsa da bu girişim de sonuçsuz kaldı. Bunun üzerine, Abdülmecit Efendi’nin 10 yıldan beri tahnit edilmiş şekilde Paris Camii’nde bekletilen naaşı, Medine’ye götürüldü ve 30 Mart 1954 tarihinde Cennetü’l-Bakî Mezarlığı’na defnedildi.
Kaynak: Hasan Yılmaz, Yavuz Sultan Selim’den Halife Abdülmecit’e Yedi İklimin Sultanları Osmanlı Halifeleri, Ankara, Elips Kitap, Mart 2016, 1. Baskı.