I. Abdülhamit
III. Ahmet’in hükümdar olan ikinci oğlu olan I. Abdülhamit, 20 Mart 1725 tarihinde İstanbul’da doğdu. Lale Devri hükümdarı olarak anılan III. Ahmet, Patrona Halil İsyanı ile 1730 yılında tahttan indirildiğinde henüz beş yaşında idi. Babasının tahttan indirildiği yıldan itibaren, ömrünün önemli bir bölümü, Topkapı Sarayı’nda kafeste geçti. Bu durum, abisi III. Mustafa’nın hükümdarlığı döneminde de değişmedi. Ağabeyinin vefatı üzerine 21 Ocak 1774’te 49 yaşında tahta çıktı. Tahta çıkışını İran ve Avusturya gibi ülkelere elçiler göndererek haber verdi. Divan üyelerinin pek çoğunu değiştirse de tecrübesinden dolayı Muhsinzade Mehmet Paşa’yı başvezirlikte tuttu.
Küçük Kaynarca Antlaşması’nı İmzaladı
I. Abdülhamit tahta çıktığında abisinden bir enkaz devralmıştı. 1768’de başlayan Osmanlı-Rus Savaşı devam ediyordu. İlk işi, bu savaşı bitirmek için uygun şartlar aramak oldu. Amacı günümüzde Romanya sınırlarında kalan Harşova’yı aldıktan sonra Eflak ve Boğdan’ı işgalden kurtararak bir barış anlaşması imzalamaktı. Osmanlı ordusunun Kozluca ve Şumnu’da yenilmesi nedeniyle Rusların öne sürdüğü şartlarla anlaşmayı kabul etmeye mecbur kaldı. III. Mustafa’nın son günlerinde de müzakereleri yapılan Küçük Kaynarca Antlaşması, 21 Temmuz 1774’te imzalandı. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, Ukrayna’nın güneyini, Kuzey Kafkaslar’ı ve Kırım’ı kaybetti. Ayrıca Ruslar, Osmanlı tebaası olan Ortodoks Hristiyanların koruyucusu sıfatını kazandılar. Böylece Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmak için önemli bir fırsat yakaladılar. Ayrıca, daha önce Fransa ve İngiltere’ye tanınan ticari imtiyazlar Rusya’ya da tanındı.
İç İşlerini Düzene Koymaya Çalıştı
I. Abdülhamit, Rusya ile devam eden savaşın bu şekilde sona ermesinden sonra iç sorunların çözümüne yöneldi. Cezayirli Gazi Hasan Paşa vasıtasıyla iç isyanları bastırmaya, Seyyid Mehmet Paşa ve Halil Hamit Paşa vasıtasıyla da ıslahat işlerini düzene koymaya çalıştı. 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı nedeniyle, Osmanlı Devleti’nin bütün kuvvetlerini kuzey sınırlarına yöneltmesini fırsata çevirmek isteyen Zâhir Ömer adlı Suriyeli asi, Akdeniz’deki Rus donanması amiralleriyle iş birliği yaparak büyük bir isyan hareketi başlattı. Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra ilk iş olarak, 1775 yılında bu isyan bastırıldı. Aynı şekilde Mısır’da çıkan isyan, fazla büyümeden bastırıldı. III. Ahmet’ten itibaren Anadolu’da eşkıyalıklarını devam ettiren askerden dönen leventlerin düzen bozuculuklarına, Kaynarca Antlaşması’nın ardından en sert şekilde müdahale eden Osmanlı Devleti, Mora Yarımadası’nda çıkan isyanı da 1779 yılında bastırmayı başardı. Bütün isyanların bastırılmasında özellikle Kaptanıderya Gazi Hasan Paşa ile Cezzar Ahmet Paşa’nın büyük rolleri oldu.
Vehhabilik Ana Soruna Dönüştü
Fakat memleket içinde sulh ve sükûn temin edilmeye çalışılırken Muhammed bin Abdülvehhab tarafından 1738 yılında ilan edilen Vehhabilik hareketinin, kısa zamanda Arap Yarımadası’nı etkisi altına almasının önüne geçilemedi. Sonunda Necid Emiri Abdülaziz b. Suud, Orta Arabistan’a hâkim oldu. Mekke ve Medine’nin güvenliğini bozan ve hac yolunu güvensiz hâle getiren bu olaylara paralel, Osmanlı-İran ilişkileri de yeniden bozulmaya başladı. Tahta geçtikten sonra Sünbülzade Vehbi’yi İran’a elçi olarak gönderen I. Abdülhamit, Zend Kerim Han’ın İran hükümdarlığını resmen tanıdı ise de kısa bir müddet sonra Kerim Han, Baban sancağı ve Baban ailesi yüzünden Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. Kerim Han, Osmanlılar’ın Basra şehrini işgal ettiği gibi, 1775 yılında Bağdat çevresi ile Güneydoğu Anadolu’yu yağmaladı. İki ülke arasındaki karşılıklı çekişme, I. Abdülhamit’in tahtta kaldığı sürece devam etti.
Kırım Nedeniyle Rusya ile Bir Daha Savaş Durumuna Gelindi
1774 yılında imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması, ne Türkleri ne de Rusları tatmin etmişti. Bu nedenle iki ülke ilişkileri, Kırım’da Sahip Giray ve Devlet Giray arasındaki hanlık çekişmesinin doğurduğu olaylar sebebiyle yeniden gerildi. Rusların desteğini alan Şahin Giray’ın, Kırım hanlığını ele geçirmesi, Kırım’ın Ruslar tarafından alınması için bir başlangıç teşkil etti. Osmanlı Devleti, Rusların Kırım’ı kendi topraklarına katmasını istemiyordu. Bu amaçla 12 Ocak 1778’de İstanbul’da bir toplantı düzenlendi. Toplantı sonrasında Kırım’a Rus kuvvetlerinin girmesinin yüksek ihtimal olduğu kabul edilerek askerî hazırlıklara başlandı. Aynı şekilde, Şahin Giray’ın Kırım hanlığı tanınmayarak Kırım hanı olarak Selim Giray’ın tanındığı bildirildi. İki ülke ilişkilerinin savaş boyutuna taşınmasını ise Fransızlar önledi. Fransızların ara buluculuğu ile Aynalıkavak Kasrı’nda yapılan görüşmeler sonunda, 1779 yılında Aynalıkavak Antlaşması imzalandı. Aynalıkavak Tenkihnamesi de denilen bu anlaşmaya göre Kırım bağımsız kalacak, Ruslar işgal kuvvetlerini çekecek ve Osmanlı Devleti Şahin Giray’ın hanlığını tanıyacaktı. Aynalıkavak Antlaşması ile Ukrayna’nın güneyinde kalan Eflak ve Boğdan voyvodalıklarında yeni kiliseler yapılması kabul edildi. Günümüzde Romanya sınırında kalan İbrail (Braila), Ukrayna’nın Romanya sınırında kalan Hotin ve Moldova sınırlarında kalan Bender kalelerinin yakınında olup 1739 Belgrat Antlaşması’yla Osmanlı Devleti’ne verilen yerlerin de Ruslara verilmesi kabul edildi. Aynı şekilde Küçük Kaynarca Antlaşması’yla Mora’da ele geçirilen arazinin eski Hristiyan sahiplerine iadesi gibi maddeler de antlaşmada yer aldı. Bu antlaşma ile Ruslar yalnız Kırım üzerinde değil, Balkanlar’daki bütün Hristiyan halk ve özellikle Ortodokslar üzerindeki koruyucu devlet rolünü daha da kuvvetlendirdi.
Osmanlı Devleti Kafkaslar’a Yöneldi
Rusların, Karadeniz’in kuzeyinde Osmanlı Devleti’ne üstünlük kurması üzerine, Osmanlı Devleti de Güney Kafkaslar’da nüfuzunu pekiştirmeyi planladı. Bu amaçla, Karadeniz’in doğu kıyılarındaki Soğucak ve Anapa kaleleri güçlendirilmeye çalışıldı. Ardından Soğucak (günümüzde Rusların Karadeniz üzerinden petrol ihraç şehri olan Novorossisk) muhafızı Ali Paşa vasıtasıyla Çerkes kabileleri örgütlenmeye çalışıldı. Ruslar, karşı hamle yaparak Tiflis Hanı Ereğli Han (Heraklius) ile anlaştı. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, Dağıstan’a yöneldi. Hatta I. Abdülhamit, Özbeklerin Buhara hâkimi Ebülgazi Seyyid Muhammed Bahadır Han’a mektuplar göndererek Kırım’ın kurtarılması için Rusya üzerine yapılacak sefere yardım istedi.
Ruslar Kırım’ı İlhak Etti
Rusların desteği ile hanlığa getirilen Şahin Giray, Kırım’ı modernleştirmek isteyince Kırım Türkleri ayaklandı. Şahin Giray, Bahçesaray’ı terk etmek zorunda kaldı. Bunun üzerine Rus Mareşali Potemkin, ordusuyla Kırım’a müdahale etti ve binlerce Türk’ü kılıçtan geçirerek, Şahin Giray’ı yeniden tahtına oturttu. Yapılan bu katliamdan sonra Kırım’daki camilerde okunan hutbelerde Osmanlı hükümdarının adı anılmamaya başlandı. Bir müddet sonra bir başka bahane ile yeniden Kırım’a gelen Mareşal Potemkin, bu defa Kırım Senedi adı verilen üç maddelik bir antlaşma ile 9 Ocak 1784’te Kırım’ı tamamen Rusya’ya ilhak etti.
1787’de Ruslara Savaş İlan Edildi
Osmanlı Devleti, Rusların Kırım’ı ilhak etmesini engelleyemedi. Çünkü ordusu savaşacak durumda değildi. Halkın infialine sebep olan bu olayı Başvezir Halil Hamit Paşa, I. Abdülhamit’i tahttan indirmek için bir fırsata çevirmeye çalıştı. Kendi hayatına mal olan bu ihtilal girişiminden sonra I. Abdülhamit, Koca Yusuf Paşa’yı başvezirliğe getirdi. Başvezirlik makamında yapılan değişiklik devlete dinamizm kazandırdı. Koca Yusuf Paşa, bir yandan Rusların Kırım’ı işgal etmesinden sonra Osmanlı Devleti’ne sığınan Şahin Giray’ı Rodos’ta idam ettirmeye çalışırken diğer yandan da Kırım’ın kaybedilmesinden dolayı infiale kapılan halkı yatıştırmak istiyordu. İngiltere ve Prusya da Osmanlı Devleti’nin Ruslara savaş ilan etmesini istiyordu. Ruslar da karşı ittifak oluşturarak Avusturya ile birlikte hareket etmek için anlaşınca savaş kaçınılmaz oldu. Avusturya ve Rusya, adına “Rum Projesi” dedikleri bir çerçeve anlaşmaya imza attılar. Buna göre, Osmanlı Devleti’nden alacakları Eflak, Boğdan, Bulgaristan ve Trakya ile İstanbul çevresi Rusların, Küçük Eflak, Sırbistan, Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Mora da Avusturyalıların olacaktı. Ruslar, savaş ilan etmeden önce karşılıklı görüşmelerle Osmanlı Devleti’ni oyalamaya çalıştı. Aynı zamanda Mısır Kölemenlerini de Osmanlı’ya karşı ayaklanması için teşvik etti. Bunun üzerine 27 Temmuz 1787’de Osmanlı Devleti, İstanbul’daki Rus elçisine yedi maddelik bir ültimatom verdi. Ardından da Rusya’dan cevap gelmesi dahi beklenilmeden 19 Ağustos 1787’de savaş ilan edildi. “1787 seferi” adı verilen bu savaşta, Osmanlı kuvvetleri Avusturya ve Rusya kuvvetlerine karşı iki cephede savaşa tutuştu. İlk olarak Özi Kalesi’nde bulunan kuvvetlerle Kılburnu Kalesi’ne saldırı düzenlendi. Fakat Ruslar bu hücumu püskürttükleri gibi, Özi Kalesi’ni de kuşattılar. Avusturya kuvvetleri de savaş ilan etmeden Belgrat, Semendire ve Niş taraflarına geldi. Koca Yusuf Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, Avusturya İmparatoru II. Josef’in kuvvetlerini mağlup ederek Batı cephesini güvence altına aldı. Rusya’ya karşı ise aynı başarı gösterilemedi. Günümüzde Romanya’nın Moldova sınırında kalan Yaş ve Moldova’nın kuzeyinde Dinyester Nehri’nin kıyısında bulunan Hotin kalelerinin düşmesinden sonra, Ukrayna’nın güneyinde Karadeniz kıyısındaki Odessa şehrine yakın Kırım Yarımadası’na hâkim noktadaki Özi Kalesi’ni kurtarmak için yardıma gönderilen Osmanlı ince donanması yenilgiye uğradı. Asıl donanma ile gönderilen Kaptanıderya Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın gayretleri de yeterli olmadı.
I. Abdülhamit Felç Geçirerek Vefat Etti
Ruslara karşı kaybedilen toprakları geri almak için başlatılan 1787 Seferi’nin felaketle sonuçlanmasının yanı sıra, Özi Kalesi’nin de Rusların eline geçtiğinin haber verilmesi I. Abdülhamit’te derin bir üzüntüye neden oldu. Başvezir Koca Yusuf Paşa’nın gönderdiği not okunurken ani felç geçiren I. Abdülhamit, 7 Nisan 1789 tarihinde vefat etti. Naaşı İstanbul Bahçekapı’da, bugünkü IV. Vakıf Hanı karşısında kendi yaptırdığı türbeye defnedildi.
Yenilikleri Devam Ettirdi
I. Abdülhamit’in 12’si kız olmak üzere 19 çocuğu oldu. Çocuklarının çoğu küçük yaşta vefat etti. Oğullarından sadece Şehzade Mustafa ile Şehzade Mahmut, tahtına oturdu. Aydınlanma Dönemi filozoflarının Avrupa düşünce hayatına yön verdiği ve Sanayi Devrimi’nin başladığı bu dönemde Başvezir Koca Yusuf Paşa başta olmak üzere, Silahtar Seyyid Mehmet Paşa, Halil Hamit Paşa ve Cezayirli Gazi Hasan Paşa gibi devlet adamları sayesinde, özellikle ordunun yeniden düzenlenmesi işine büyük önem verdi. Dünyanın ilk havan topu sınıfı olan, demir ve tunçtan yapılan el bombalarını üreten Humbaracı Ocağı ile Topçu Ocağı’nın yeniden organize edilmesiyle yakından ilgilendi. 1775 yılında açılan Mühendishane-i Bahrî-i Hümayun’da deniz subaylarının yetiştirilmesine önem verirken Kaptanıderya Cezayirli Gazi Hasan Paşa vasıtasıyla da Osmanlı donanmasını yenileştirmeye çalıştı. Bu dönemde ilk defa Fransız ve İngiliz gemileri gibi, hafif gemilerin inşasına başlandı. İşsiz güçsüz ameleler gibi Galata ve Kasımpaşa’daki bekâr odalarında düzensiz ve disiplinsiz bir hayat süren kalyoncu denilen deniz erleri, İstanköy, Midilli, Sinop ve İstanbul tersanesinde yaptırılan kışlalara yerleştirildi. Islahatçı Sadrazam Halil Hamit Paşa zamanında (1782-1785) tımarlı sipahilerle Yeniçeri Ocağı’nın düzene sokulması, Lağımcı ve Humbaracı ocaklarının düzenlenmesi hakkında yeni kanunlar çıkarıldı. 1773’te Haliç’te kurulan Riyaziye (Matematik) Mektebinde Baron de Tott ile birlikte, İngiliz asıllı Müslüman Kampel Mustafa ile bazı yabancı hocalar tarafından dersler verilmeye başlandı. Tophane Nazırı Emin Ağa zamanında Ober adlı Fransız subayı da Sürat Topçuları Ocağı’nı geliştirdi. Daha sonra gelen Fransız mühendisler tarafından 1776’da tersanede Tersane Mühendishanesi açıldı. Yine Fransızlar tarafından 1784’te açılan İstihkâm Okulunda, Fransız mühendisi De La Fayette’nin yanında, Gelenbevi İsmail Efendi ile Kasapzade İbrahim Efendi riyaziye (matematik) dersleri vermeye başladılar. Ayrıca, top dökümhanesinde çalışmak üzere Fransız topçu dökümhanesinin müdürü François Alexi, maiyetiyle birlikte İstanbul’a geldi. Ancak 1787’de başlayan Rusya ve Avusturya seferinde Fransa’nın Rusya tarafını tutması üzerine, Fransız hükûmeti İstanbul’daki bütün uzmanlarını geri çağırmış ve Osmanlı ordusunda başlayan yenilik hareketleri I. Abdülhamit’in ölümüne kadar bir süre duraklamıştır. Çeşme, kütüphane, köşk, cami gibi çok sayıda eseri de İstanbul’a kazandıran I. Abdülhamit döneminde, Türk matbaacılığı yeniden canlandırılırken 1784-1785 yıllında Samî-Şâku-Subhî Tarihi ile İzzî Tarihi basılmıştır.
Kaynak: Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar, Hasan Yılmaz, Elips Kitap, 1. Baskı Mayıs 2015, Ankara.